Hafta başında eski müdürüm Seyfullah Hocamın oğlunun düğün merasimine katıldık. Allâh mesut bahtiyar eylesin. Son çocuğunu da evlendirip mürüvvetini gördü. Darısı bizlere olsun. Çünkü aile kurumu çok önemli olup, sağlıklı nesillerin yetişmesinde ve geleceği imar etmede önemli bir paya sahiptir. Öyle ki sağlıklı bireyler sağlıklı aileleri, sağlıklı aileler de sağlıklı toplumları oluştururlar. Bu yolda katkı sağlamak gayet önemli bir vazifedir. Bilinçli bir şekilde bu insanlık gerekliliğini yerine getirmemiz gerekir.
Davete katılan idareci ve öğretmen arkadaşlarla koyu sohbete daldık. Aynı okullarda görev yapıp ayrılan ve bir vesileyle zaman geçirdiğimiz eğitimciler bir araya gelince konu çoğunlukta eğitim oluyor. Eğitimde yenilikler, yapılması gerekilenler, müfredat, öğretmen-öğrenci-veli sorunları/soruları türünden konu başlıkları döner durur. Konu nasıl açıldı bilmiyorum ama söz yöneticilik konusuna gelince Semih Yavuz müdürümün “işin sırrı…” diyerek konuşmaya başlaması sohbeti daha da koyulaştırdı. Arkadaşlarıma; “bu konuşmalardan güzel bir köşe yazısı olur ve bu haftaki yazımı bu konu üzerine yazacağım ve isimlerinizi kullanacağım” diyerek isimlerini kullanmak için izin aldım. “Eğitim kurumlarında iyi bir yönetici nasıl olunur?” konusuna değinişlerimizi sizlere aktarmak istiyorum.Gerçi nitelik bakımından konuştuklarımızla sınırlı olmayan yöneticilik, çok büyük anlamları içermektedir. Biz, sohbetimizde tecrübeleri paylaştık. İşte size yılların eğitimcilerinden ve idarecilerinden kulağa küpe olacak tavsiyeler:
Semih Yavuz Hocam: Arkadaşlar iyi bir yönetici öncelikle insan temelli olmalıdır. Ben Seyfullah Hocamla yeni çalışmaya başladım. En büyük özelliği insan merkezli olması. İnsani ilişkilere dikkat etmesi. Kalp kırmamaya özen göstermesi. Müdürümün insani değerlere sahip olması mesleki bilgisiyle birleşince doğal olarak eğitim yöneticiliğinde önemli çalışmalara imza atması sonucunu ortaya çıkartıyor. İnsani değerlere sahip kimseler, karşısındaki kimselerin de değerli oldukları hissini yaşatırlar. Müdürüm sağolsun bu noktada çok mahir. Aslında “işin sırrı” insani değerleri özümsemekten geçiyor olsa gerek.
Halil Necip Hocam: Dostlar, canlar, kıymetli hocalarım, Semih Yavuz kardeşime katılıyorum. Çok doğru söyledi. Özellikle iyi bir yönetici “dili” iyi kullanmalı. Gerek astlarına karşı gerek üstlerine karşı ve gerekse de karşılaştığı her bireye konuşmalarında gayet dikkatli olması gerekir. Yönetici kişi çalışma alanına girdiği anda öncelikle selamlaşmayı, bir “günaydın” kelimesini ve “güler yüzünü” insanlardan esirgememeli. “Hâl hatırsormak” ve “güzel temennilerle” güne başlamak çalışanlarda muhakkak “motive edici”enerji oluşturur. Ayrıca “sinlikaflı” cümleler de kurmamalı. Geçenlerde arkadaşımın oğlunun geçen dönem sınıfla ilgili bir eksikliği dile getirmek için ilgili yöneticinin yanına gittiğini ve yöneticinin ağza alınmayacak sözler sarf ettiğini söyledi. Yakışıksız davranışlar, davranışı sergileyen insanların, insanların üzerindeki olumlu etkilerini de sıfırlamaktadır. Aslında sıfırlamaktan öte yıkıcı etkiler meydana getirmektedir. Bu yüzden iyi bir yönetici öncelikle “dilsel etkiyi” doğru ve yerinde kullanarak gelişime katkıda bulunmalıdır diye düşünüyorum.
Muhyiddin Salim Hocam: Yönetici “empati” yapmalıdır. Her ne kadar sorumluluk gereği karar mekanizması kendisi olsa bile “ortak irade”,“ortak karar” durumlarını da göz önünde bulundurmalıdır. Örneğin ders programlarını yaparken sınıf bazlı derslerin günlük sayısal ve sözel ders ağırlıklarına dikkat etmelidir. Aynı zamanda öğretmenlerin zaman ve emek durumlarını göz önünde bulundurarak maksimum faydayı gözetmelidir. Fikir ve öneriler dikkate alınmalıdır. Tamam, yönetmeliklerin dışına çıkarak gayri resmi bir şeyler yapmayacağız ama yönetmeliklerin üstünde bir tavır takınarak ne kraldan fazla kralcı olacağız ne de kendimizi tek otorite göreceğiz. Akıl akıldan üstündür ilkesiyle ve yapıcı olma niyetiyle çalışmalarımızı sürdürmeliyiz.“Biz” duygusunu verdiğimiz, “ekibin” bir parçası olduğunu hissettirdiğimiz her bir birey, geleceğe atılan temelin çimentosu niteliğini taşır.
Durmuş Ali Hocam: Arkadaş, onu bunu bilmem, eski bir idareci olarak, bir idarecinin en çok “kişilik gelişimine” dikkat etmesi gerektiğine inanıyorum. Siz değerli müdürlerimin söylediği insani ilişkilere, selamlaşmalara, ortak iradeye, diline, uygulayıcılığına dikkat etmesi için, öncelikle “kişilik gelişimine” ehemmiyet vermesi gerekir. Bu da donanımı zaruri kılar. İdareci olmuş ama “okuyup kendini yenilememiş”, idareci olmuş ama “yüreğe dokunmamış”, idareci olmuş ama “hüsnü niyetle” yaklaşmamış, idareci olmuş ama “kibirden” arınmamış, idareci olmuş ama “insani değerleri”özümseyememişse onun idareciliği ancak“etiketinde”kalır. Düşünün bir kere; yöneticin senin yanından geçiyor ama sana selam vermiyor, seninle konuşurken üslubuna dikkat etmiyor, insanları birbirine kırdırıyor, göz göre göre yalan söylüyor ve kibirden yanına yaklaşılmıyorsa neyi ne kadar yapabilir ki? Ben öncelikle sağlam bir “kişilik” diyorum; bunun için de “bol kitap okuma ve kendini yenileme, “adabı muaşereteğitimi alma”, “hüsnü niyet” ve “çözüm odaklı” samimi bir fert olmak diyorum.
Fatih Şavaklı Hocam: Hepinize katılıyorum. Çok doğru. Yalnız gözden kaçırılmaması gereken bir konu da liyakatsizlik konusunda ısrarcı olunmaması gerektiğini düşünüyorum. Şunun “hemşerisi”, bunun “sendikalısı”, ötekinin “akrabası” dersek ve koca bir kurumu batıracak niteliksiz birini kurumun başına getirirsek vebal altına gireriz. Bin bir türlü hinlik peşinde, entrika uzmanı(!) olan ve herkesi kullanmayı amaç edinen kimseleri idareci yapmamalıyız. Düşünün ki bir idareci herkese karşı “adil”, “güler yüzlü”, “yapıcı”, “motive edici”, “nazik”, “kuralları herkese aynı işleten”, “adam kayırmacılık”yapmıyor, “dedikodudan” uzak duruyor ve “sevgi (+) bilgi” temelli bir idarecilik yapıyor. Orada sorun çıkar mı? Çıkmaz.
Eğitimciler olarak, ideal yönetici sıfatının tanımlanması rotasında gerçekleşen konuşmalarımız özeti böyleydi. Söz Seyfullah müdürümden açıldı ve onunla son verelim yazımıza. Kendisi yaptığı idari toplantılarda şu sözü her zaman vurgulardı: “Eğri minare yıkılmaya mahkûmdur. Dikelmeden dik durmalıyız ve haklı olandanyana olmalıyız. Makam insana değer kazandırmaz, insanlar makamı değerli kılar.”
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog