Geçen yazımızı hatırlar mısınız bilmem. Hani şu “Dua Kardeşi Şehirler” konulu yazımız. Hani şey ya; “Diyanet İşleri Başkanlığına Açık Çağrımız ve Teklifimiz” başlıklı olan yazımızı diyorum. Konuyla ilgili hatırı sayılır mail ve arama aldım. Gazeteye yorum yapan okurlarımız da sağ olsunlar kayıtsız kalmayıp desteklerini ulaşabildikleri yerlere kadar vereceklerini beyan ettiler. Mesele teklifin bizden gelmesi meselesi değil, buna takılmıyorum. Umarsız ve beklentisiz yapılan kollektif bir iradenin seslendirmesiydi bu benim yazdıklarım. Karşılık bulması önemli bir konuydu. Bildiğim bu.
Duruma binaen yine ilham kaynaklarımdan olan Ramazan ağabeyimle konuyu mülahaza ederken “işletme körlüğü” kavramı geçti. Tamam dedim, toplumumuzdaki durumu tanımlama karşılığı budur: İşletme körlüğü; maalesef hal-u perişanlığımızın tanımı bu.
Ne zaman ki işletme körlüğüne yakalandık bakın ne olduk:
-Sağır olduk,
-Kör olduk,
-Lâl olduk,
-Rıza-i İlahiyi düşünmez olduk,
-Tek biz bildik,
-Otorite olduk,
-Diktatör olduk,
-İthamkâr olduk,
Ne zaman ki işletme körlüğüne yakalandık bakın neleri kaybettik:
-Aklı selim olmayı yitirdik,
-Merhameti kaybettik,
-Vicdanları dehlizlere hapsettik,
-Sevginin anlamını unuttuk,
-Sadakati hatırlamaz olduk,
-Edep ile hüsnü niyeti yanı başımızdan kovduk.
-…
Ey çivisi çıkartılmak istenen, kendisi eski ama içindeki zalimleri yeni olan dünyanın sevdalısı olan zevatlar! Bakın mevcut durumun tablosunu hatırlatayım isterseniz size! Hatırlatayım mı?
Zalimliğin, katilliğin, azgınlığın, pervasızlığın, aykırılığın, sapkınlığın, fütursuzluğun kol gezdiği dünyada dalga dalga yayılan, yüz binleri meydanlara döken, insanlık ortak paydasını dünyaya değişmeyen, “insanlık geri gelsin” diyen milyonların sesini çıkartan nedir bilir misiniz?
Her türlü kötülüğü ve alçaklığı yapan ve yaparken de bunu süslü püslü ambalajlarda gösteren; fikri yanık, beyni dağınık, hafızası şaşık, elleri ayakları kayık bu insanların battıkça batmalarının sonunda olay nereye evrilecek biliyor musunuz? Le Galibe İllallah. Bakın da görün.
İspanya’sı, İngiltere’si, Almanya’sı, Fransa’sı, Avusturalya’sı, Rusya’sı, Venezüella’sı, Arjantin’i, Pakistan’ı, Hindistan’ı ve daha nereleri ve neresi ayağa kalkıp da “insanlık aşkına” tepkilerini dile getirirken, benim memleketimdeki bazı kimselerin hâlâ “işletme körlüğünü” yaşamaları beni çok şaşırtıyor.
Ya ne olur Allâh aşkına, yüz yıllar öncesinde vahyedilen ve bu ümmetin, insanlığın kurtuluşu için rehber olarak gönderilen Kur’ân-ı Kerîm’deki En Nasr sûresi bize hiçbir şey hatırlatmıyor mu? Medine’de nazil olan bir sûredir. “Nasr” Arapça dilinde “yardım” demektir. Nasr sûresinin genel konusu, Allâh’ın İslâm’a ve Peygamber Efendimize nasip ettiği zaferlerden bahseder. Ayrıca yapılan fetihler sonrasında, insanların nasıl gurup gurup İslâm’a girdiklerinden bahsedilir. Nasr sûresi zafer kazanmak ve yardım etmek anlamlarına da gelir.
Bakın dostlar, ellerdeki kapitaller bizleri ya da bazılarımızı ürkütebilir, tek başıma ben ne yapabilirim ki dedirtebilir, adamlar ahtapot gibi sarıp sarmalamışlar her bir yanımızı diye düşündürebilir. Tek kişi olduğunu mu zannediyorsun? Boykotu ve zalime karşı çıkmayı senden ibaret olacağını mı sanıyorsun? En az iki milyar Müslüman insan nüfusu olduğu varsayılan bir dünyada, kimliğinde İslâm yazmayan ve İslâm’ın emarelerinin neredeyse görünmediği diyarlardaki kimselerin kıyamları da mı içimizi hiç titretmiyor? Belki rastlantısal olarak ya da İslâm’ın bir şiarı olan Kelime-i Tevhidi haykırarak yürüyen insanların varlığını görmek zannederim ki “tünelin ucunun göründüğü” mesajını vermektedir. Bedir, Uhud, Hayber Gazvelerini düşün, insanlığa adeta örnek olmuş Kurtuluş Savaşı mücadelesini düşün. Yokluklar hat safhada. Elde yok, avuçta yok, ayakta yok, cepte yok,yok,yok…Ama benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var! Dedik mi? Dedik! Yıkıldık mı? Hayır! Bakın En Nasr sûresinin anlamında ne zikrediliyor:
“Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.
Rasûlüm! Allâh’ın yardımı ve fetih geldiği zaman,
İnsanların Allâh’ın dinine akın akın girdiğini gördüğün zaman,
Artık Rabbini övgülerle yücelterek tesbih et ve O’ndan bağışlanma dile! Çünkü O, tövbeleri çokça kabul edendir.” Allâh en doğruyu bilendir.
Korkmayın, ürkmeyin, çekinmeyin, utanmayın, “ben ne yapabilirim ki” demeyin. Dün Hatay depremine kumbaralarındaki paralarını gönderen İslâm’ın göz bebeği olan Filistinli yavrularımız, kardeşlerimiz, analarımız, bebelerimiz için birlik olma zamanıdır. İslâm adına, insanlık onuru adına aklı selim bir şekilde kaybedildiği düşünülen tüm şeyleri kazanabilmenin yanında olalım.
Dua etmeyi küçümseme! Dua kardeşliğini küçümseme! Ümmet ülkelerinin dua müşterekliğini hafife alma! Gözünü seveyim; “tek başıma benden ne olur” deyip de yerinde oturan ve tepkisiz yaşayan milyonlarca insandan biri olma. Zafer tünelin ucunda görülüyor. Aydınlık bizi bekliyor. Teveccühlere dikkat et. Allâh’ın vaadine kulak ver. Ver ki, dua et ki, boykota katıl ki, akıllı davran ki, kenetlen ki “Dualarımız En Büyük Güç Olsun” ve zalimler bu gücün altında kahr-u perişan olsun.
Birlik içinde sağlıcakla kalalım. Müjdelere layık olalım!
NOT: İşletme körlüğü kavramını araştırmayı sizlere bıraktım!
Gökmen Can / Eğitimci Sosyolog