Kim tam anlamıyla sıkıntısız yaşamakta? Kimler hangi sorunlarla imtihanda? Hayatımızda her daim bizimle birlikte var olmaya yol arkadaşı olarak tayin edilmiş sorunlar, birçok zamanda tıpkı bir arı kovanındaki uğuldama sesi gibi hayatımızda kendini hatırlatmada ısrarcı bir halde bizimledir. Sorunlar, görmezden gelindiklerinde sessizleşmez, aksine derinleşip karmaşıklaşırlar. Bu birlikteliğimizde, sorunları bilerek ya da bilmeyerek göz ardı edenlerin (!), hem kendileri hem de çevreleri için nasıl daha büyük sıkıntılar meydana getirdiklerini anlamaya yönelik bir bütünlük ele alacağız.
Gölgede Büyütülen Sorunlar Yok Oldu Diye Algılanamaz
Bir mekân, bir oda hayal edin: Tavandan ufak bir su sızıntısı var. Başta önemsiz görünen bu damlalar, zamanla rutubet kokusu yapıp duvarların da rengini bozar. Ev sahibi, bu değişimi fark eder ama “mühim değil, idare eder” der ve müdahaleden kaçınır. Bir yıl sonra, tavanda çökmeler, duvarda küf ve evin genelinde sağlıksız bir ortam oluşur. İşte sorunları görmezden gelmek, insan hayatında da aynı etkiye sahiptir. Önemsiz sandığınız küçük bir çatlak, zamanla bir yarığa ve kapatılması mümkün olmayan bir uçuruma dönüşebilir.
Kaçmak Kaosu Getirir
Sorunları görmezden gelen ve onlardan kaçan bireyler genellikle kısa vadeli rahatlık arayışındadırlar. Ancak bu rahatlık ve tembellik, bir tür yanılsama bir kendini kandırmacadır. Örneğin, bir ekip lideri, çalışanlar arasındaki çatışmaları görmezden gelirse, bu çatışmalar zamanla ekibin işleyişini felç edecek düzeye ulaşabilir. Bir öğretmen, sınıfındaki bir öğrencinin akademik geriliğini yok sayarsa, bu öğrenci yalnızca başarısızlıkla değil, özgüven kaybıyla da karşı karşıya kalır. Hatta bir kişide giderilmeyen sıkıntı ve sorunlar sonrasında koskoca bir yapının bütününü yok eder.
Sorunları göz ardı eden kimselerin en büyük yanılgısı, zamanla her şeyin kendi kendine düzeleceği boş inancıdır. Halbuki bu yaklaşım, bir yangını söndürmek yerine üzerine benzin dökmeye benzer. Sorunun fark edilmemesi, yalnızca o sorunu daha karmaşık ve çözülmesi zor bir hale getirir. Hatta kötü neticelenecek bir sonun başlangıcı olur.
İlişkilerdeki Derin Yaraya Dikkat
Hayatımızı bir bina kabul edersek temelini aile oluşturmaktadır. Kurumların en önemli ve en elzemlerindendir. Aile içi ilişkilerde sorunları konuşmaktan kaçınmamak gerekir. Bir çocuk, ailesinden yeterince ilgi görmediğinde, bu eksikliği dile getirmek yerine içine kapanabilir. Aile, çocuğun sessizliğini huzur olarak algılama yanılgısına düşebilir. Ancak bu “huzur”, çocuğun içinde büyüyen yalnızlık ve sevgisizlik hissinin başlangıcıdır, ilk basamağıdır. Sorun dile getirilmediğinde, kök salar ve yıllar sonra kopması zor bir yaraya dönüşür. Sadece aile içine has bir şey olmayan bu durum tüm birlikteliklerde, kurum, kuruluş ve kliklerde kendini gösterebilmektedir.
Cesareti Olanlar Sorunları Ele Alır
Sorunları çözmenin ilk adımı, onların varlığını kabul etmektir. Bir bahçıvan, bahçesindeki zararlı otları, bir yönetici kurumundaki aksaklıkları, bir aile reisi alideki çatırdamaları görmezden gelirse, bir süre sonra önü alınamaz bir selin varlığıyla yok oluşa doğru sürüklenme yaşanır. Oysa ki sorunları daha en başta fark edip çözüme kavuşturma çabası içine girmek hem mevcut yapıyı hem de bireyleri oldukça rahatlatır. Şu prensip hayatımızın her basamağında geçerlidir: Kaçmak, yalnızca acıyı erteler; oysa yüzleşmek, iyileşmeyi başlatır. Kaçmadan çözüme doğru ilerlemek yüzleri gülümsetir, birlikteliği güçlendirir, varlığa bağlılık sağlar, güven duygusunu güçlendirir.
Sorunlardan kaçan kimseler, sadece kendilerini değil, çevresinde kim varsa onları da daha derin yaraların içine sürükler. Bu yüzden, kaçmak yerine durup bakmalı, anlamalı ve çözüm üretmek için cesaret göstermeliyiz. Çünkü sorunlar, tıpkı bir kar topu gibi, yuvarlandıkça büyür ve bir çığa dönüşür. Ve unutulmamalıdır: Büyüye büyüye üzerinize doğru gelen ve adeta devasa bir varlık halini alan sorunların varlığından kaçamazsınız.
Aziz dostlarım, yapacağım şu çağrıya kulak vermenizi rica ediyorum: Alim cahil, amir memur, ebeveyn evlat, kadın erkek, zengin fakir, güçlü zayıf, yaşlı genç, hasılı nerede ve hangi kimlikle, hangi statüyle ve hangi nitelikte bir varlık olarak bulunursanız bulunun. Asıl varlık sebebinizin insanları kandırmak, davalara ihanet etmek, paraya ve makama esir olmak, ben tek otoriteyim yalanına kendinizi inandırmak, göz göre göre yalanlar ve yanılgılar içinde bulunmak, insanlar arasını bozmak ve nifak tohumları ekmek, kibir ve bencillikte elinize su döktürmemek, nokta kadar menfaatler için virgül gibi eğilmek sizi güçlü yapmaz. Bu haliniz ancak “rüzgâr önünde savrulan yaprak” olduğunuzu gösterir. Bak, vallahi doğru söylüyorum. Çünkü tarih sahnesi bu örneklerle dolu. Kim olursak olalım gerçeklerden, doğrulardan, hakikatlerden KA-ÇA-MA-YIZ.
Kalın sağlıcakla…