KALP(GÖNÜL)
“Allah sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalblerinize bakar.” (Müslim, Birr, 33) ve “Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur; bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalpdir.” (Buhari, İman 39).
İnsan ”Göklere ve yere sığmayanı” kalbinde bulur.
”Bilene kalp kainattan daha çaplı bir delildir. Muhtaç değildir kendinden başka delile, Allah’ı bulmak için”
”Pegamber efendimiz Muhammed Mustafa(S.A.V)“Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım kalbimi dininde sabit kıl”diye dua etmiştir.
Fetüs doğuma kadar herhangi bir organsız yaşayabilir; fakat kalpsiz yaşayamaz. Embriyo rahim çeperine tutunur tutunmaz (23 günlük iken), düzenli bir dalgalanma hareketi ile kalbin ilk vuruşları ortaya çıkar. Kalp atışları, henüz farklılaşmamış, kalp kası hücrelerinin kasılmasına bağlıdır. Bir köprünün ayaklarının yerine konulması gibi kalp ve dolaşım sisteminin yaratılması ilmi ve kudreti sonsuz olan Allah’ın varlığını göstermektedir. Fetüsta sağ kulakçığın duvarında kalp kası hücrelerinin özel bir tipi olarak gömülmüş halde bulunan bir hücre kümesi olan sinoatrial düğüm nasıl oluyor da kendi kendine sinyali üretebiliyor ve bu sinyaller purkinje sistemi ile kalp kasına iletilebiliyor. Ultrasonografik görüntüleme ile 6 haftalık fetüsun kalp atışları tespit edilebilir. On haftalık fetüsta kalpdeki kan ve göbek damarlarındaki kan gösterilebilir. Fetüsun yaşayabilmesi için gerekli oksijen ve besin maddeleri anneden göbek kordonu aracılığıyla sağlanır. Bunun ne miktarda olacağını sadece Allah biliyor. Gebeliğin 9-12. haftaları arasında kalpde sinir sistemi dağılımı gelişir(sempatik ve parasempatik sinir sistemi). 9. gebelik haftasından önce kalp ritminin olmasının nedeni böbrek üstü bezinden salgılanan adrenalin hormonu aracılığıyla olmaktadır. Bu durum semender larvaları üzerinde gösterilmiştir.İnsanlarda damar iç çeper hücrelerinden salgılanan NO(Nitrik oksit) atardamarları genişletir ve böylece kalbin kanı vücuda daha rahat gönderilmesini sağlar. Yenidoğan bebeklerdeki pulmoner hipertansiyon tedavisinde NO kullanılmaktadır.Franck ve Starling kanunu piliç embriyonu üstünde doğrulanmıştır. Eğer toplar damardan kalbe dönüş yapan kan miktarı artırılırsa, kalbe gelen kan miktarı ve kalpden organlara pompalanan kan miktarı artar.Kalp’de iki kapı vardır. Birisi ruhlar alemine açıktır, diğeri dünya alemine açıktır. Ruhlar alemine açık olan kapının anahtarı gönülde, dünya alemine açık olan kalbin anahtarı beynin gizli köşelerindedir. Bilimsel araştırmalara göre beyin soyut ve analitik zeka ile donatılmıştır. Kalp ise, duygu ve iletişim zekasıyla donatılmıştır. Duyguların ilk üretildiği yer kalpdir. Kalbde üretilen duyguyu taşıyan sinyaller, beynin limbik sistemine(singular girus, orbitofrontal kortex, hipokampus, amigdala, medial talamus, mezensefalon tegmentum) çok hızlı şekilde taşınır, beyin üzerinden duygusal cevap vücuda ve çevredeki kişilere etki eder.Kalpde en az 40.000 sinir hücresi vardır. Yani kalbinde bir küçük beyni vardır. Kalp beyinle dört yol üzerinden iletişim kurar. Birincisi, sinirler ; ikincisi hormonlar ve nörotransmitterler; üçüncüsü, kan basıncının oluşturduğu nabız dalgaları; dördüncüsü ise, elektromanyetik sahaların karşılıklı tesir yolu. Kalbde üretilen biyoelektromanyetik alanlar, insan kalbinden yaklaşık 50–70 cm mesafeden SQUID (Süperiletken Kuantum İnterference Cihazı) tabanlı magnetometreler ile ölçülebilmektedir. Kalpde elektrokardiyogram olarak (EKG) ölçülebilen elektrik alanı, beyinde kaydedilen elektroencephalogramdan (EEG) genlik (amplitüd) bakımından ortalama 60 misli daha büyüktür, manyetik bileşeni de, beyinde üretilen manyetik bileşenden yaklaşık 5000 kere daha güçlüdür. Kişiler farklı duygular (öfke, sevinç, korku ve ümitsizlik gibi) yaşadıklarında, kalp atımında ki ritmik değişimler görülmektedir.
Anne, baba ya da öğretmen stresli,kızgın, öfkeli, ümitsiz ve sıkıntılı ise, bu sadece kendilerine tesir etmemekte, aynı zamanda eğittikleri çocukların gelişmesine de tesir etmektedir. Çocukları eğiten kişilerin pozitif duygular taşımaları(merhamet, muhabbet gibi), şefkatli ve güler yüzlü olmaları çocukların olumlu gelişimine oldukça katkıda bulunur. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, çocukluk döneminde yeterince sevilmeyen, şefkat ve merhamet görmeyen yetişkinlerin, görenlere kıyasen çok daha fazla hastalandıkları ve erken öldükleri gösterilmiştir. İnsanın genel sağlığında, zekadan ziyade maneviyatı güçlü duygularla yaşaması daha önemlidir. Aceleci, işkolik, telaşlı, öfkeli olanlarda kalp krizi daha sık görülmektedir. Öfke, endişe, ümitsizlik gibi negatif duygularla uzun süre yaşama kalp hastalıklarına bağlı ani ölümlere neden olmaktadır. Sigara kullanımı, yüksek kolesterol ve hipertansiyona göre kronik stresin kanser ve kalp hastalıklarına yol açma riski 6-7 kat daha fazladır. Kalp; atım hızı değişkenliği yoluyla beyin sapına, amigdalaya ve kortekse gönderdiği bilgilerle beyin dalgalarına ve fonksiyonlarına tesir etmektedir. Örneğin insan; şükran, takdir, kıymet verme, sevme, merhamet gibi pozitif duygular yaşıyorsa, kalb atım hızı değişkenliği tutarlı olmakta; korku, endişe, ümitsizlik, depresyon vb. menfi duygular içinde ise, kalp atım hızı değişkenliği tutarsız hale gelmektedir. Stres, öfke, aşırı sevinç, panik, depresyon, üzüntü gibi durumlarda, kalp atım hızı değişkenliğinde ki azalıp artmalar, kalbin uyum kabiliyetini bozmakta, azaltmakta ve neticede kalpde ki sinir sistemin çökmesine sebep olabilmektedir. Duygusal sebeplerle azalmış kalp atım hızı değişkenliği ritim bozukluklarına, kalp krizine, kalp yetmezliğine, damar duvarı sertleşmesine ve ani ölüme neden olabilir. Thurber ve arkadaşları 2010 yılında kalp atım hızı değişkenliğinin insanın ruhi durumuna tesiri üzerine yaptıkları araştırmada, enteresan bulgulara ulaşmışlardır. Bu çalışmaya göre; eğer kalp atışları arasındaki değişkenlik tutarlı ise, bütün vücut sistemleri bundan müspet etkilenmekte, tersi durumda ise bütün vücut menfi tesir altında kalmaktadır. Thurber ve arkadaşları, McCraty ve Reese kalp atım hızı değişkenliği 0.10 hertz dalga boyunda olduğunda beden ve ruh dünyamızda tam bir uyum gerçekleşmesi olduğunu kanıtlamışlardır. Şefkat, sevgi, yakınlık, takdir, affetme ve şükran gibi duyguları hissettiğimizde bu dalga boyuna ulaşılabilmektedir. Bu uyum içinde beynin iki lobundan yayılan dalgaların aynı fazda, uyumlu, tek bir dalga haline dönüştüğü müşahede edilmiş; başka bir ifadeyle, beynin iki yarısının tam bir uyum içinde çalışmaya başladığı tespit edilmiştir. Bu durumda sezme, konsantrasyon ve yeni fikirler üretme gibi beyin faaliyetleri de artmaktadır. Diğer taraftan bağışıklık sisteminin güçlenmesi, stresin azaltılması ve kişideki iyilik halinin artması da sağlanmış olur. Ayrıca beynin bu safhada haz duygusu oluşmasına neden olan endorfin hormonunun ciddi miktarda salgılandığı belirlenmiştir.
Anne karnındaki hayatın 19. gününden itibaren, kalp kasının bütün noktaları bir hücre kümesi halindeyken elektrik üretebilecek özellikte yaratılmıştır. Kalp ritimlerinde ki uyum ile kalp-beyin arasında, ahenkli işleyiş ve mükemmel bir bütünlük vardır. Kalp beyni yönetmektedir. Örneğin embriyonik gelişmede beyin kalbe tabii olmaktadır. Çocuk anne karnında gelişirken, önce kalp gelişmektedir. Kalp atışları dalgalanmalar gösterir. Değişkenlik adı verilen bu dalgalanma bebeğin sağlıklı olduğunun en önemli göstergelerinden biridir. Normal bir monitör trasesinde çoğu zaman elde edilen çizgide küçük titreşimlere benzer düzensizlikler görülür. Elde edilen trasede dakikada 3-6 kez yinelenen düzensiz çıkıntılar variyabiteyi(kalp atım hızındaki değikenliği) gösterir. 1 dakikalık süre içinde 6 atımdan fazla olması normal değişkenliği, 2 ile 6 arası azalmış değişkenliği, 2’den az olması değişkenliğin kaybolmasını gösterir. Dakikada 25 atımdan fazla olursa Saltatorik Variyabilite denir. Fetusun oksijenasyonunun azalması ve bunun devam etmesi halinde azalmış veya kaybolmuş variyabilite(kalp atım hızındaki değikenliğ) ortaya çıkmaktadır. Kişinin beyninde üretilen alfa veya daha düşük frekanslı dalgalarda(delta, teta), kalbin ritmlerine eş zamanlılık gösterecek şekilde uyum sağlamaktadır. Günlük yaşamımızda kararlarımızın çoğunu alışkanlıklarımıza ve şuur altı yönlendirmemize göre veririz. Yani hayatımızın %80-90’ınını otomatik olarak yaşarız. Tutku ve ihtirasın iradeyi yönledirme kapasitesi çok fazladır. Bundan dolayı gönlün eğitimine (duygusal zekanın eğitimine) öncelik ve ağırlık vermek gerekir. Gönül eğitimine önem veren, aklın ve mantığın duygulara yardımcı olup yol gösterdiği bir hayat çizgimiz olmalıdır. Dr. Armour ve Dr. Ardell;kalpde merkezi sinir sisteminden bağımsız, öğrenme, bilgi işleme, hatırlama ve idrak gibi fonksiyonlarla donatılmış, küçük bir beyin olarak vasıflandırılan bir nöron ağı(en az 40.000 sinir hücresinden oluşan) keşfetmiştir. Bu nöron ağı sayesinde hem kalpten beyne, hem de beyinden kalbe bilgi akışı gerçekleştirilmektedir. Araştırmalar sonucunda kalbden beyne gönderilen bilgi miktarının, beyinden kalbe gönderilenden daha fazla olduğunu ortaya koymuştur. Nörokardiyoloji bilim alanında çalışan araştırmacılar olan McCraty ve Thurber 2010 yılında yaptıkları çalışmada kalbin de aynı beyin gibi; yargılama, karar verme, bilgi işleme ve hatırlama fonksiyonlarının olduğunu kanıtlamışlardır.100 trilyon hücre, oksijen ve gıda gibi ihtiyaçlarını pompa gibi çalışan kalbimizin gönderdiği kandan alır. Aynı zamanda bu hücreler atık olarak ürettikleri üre, ürik asit ve karbondioksit gibi maddeleri de kana verirler. Kalp çalışmazsa, kan devridaimi gerçekleşmeyeceğinden hücreler ölür. Kalp, çalıştırılması için her noktasına elektrik üreten hususi yapıda pil noktaları yerleştirilmiş güzel bir makinadır. Örneğin kalbin çalışmasını sağlayan aslı pil merkezi olan(pacemaker) sinoatriyal düğüm arızalandığında başka pil merkezleri (atriyoventriküler düğüm, purkinje siniri) devreye girer.Sağ kulakçığa yerleştirilmiş ilk düğüm hastalanıp elektrik üretemezse, önce kalb 5-10 saniye geçici olarak durdurulur. Bu durumda beyne kan gitmez ve kişi bayılır. Fakat bir müddet sonra kalb diğer bir pil noktasından(atriyoventriküler düğüm) tekrar kasılmaya başlar ve kişi hemen ayılır. Kulakçıklarla karıncıklar arasına yerleştirilmiş olan atrio-ventriküler düğüm, birinci düğümden gelen elektrik akımı düzgün ise, kendisi elektrik üretmez; sadece kendisine gelen elektrik akımlarını dağıtım sistemi liflerine(purkinje sistemine) ve dolayısıyla karıncıklara iletir. Bu düğümün diğer bir vazifesi de, kalbin çalışmasında hassas bir zaman ayarlamasına vesile olmaktır. Şöyle ki, bu düğüm kendisine gelen elektrik akımlarını yaklaşık 0,1 saniye beklettikten sonra karıncıklara iletir. Bu bekleme durumunda kulakçıklardan gelen kanın karıncıklara geçişinin tam bitmesi sağlanmaktadır. Eğer bu duraklatma süreci olmasaydı ve dört odacık aynı anda kasılsaydı, kan geri kaçacak ve yeterli kan vücuda gönderilemeyecekti.
Yaradılış gereği 1 kilo yükü kaldırmak için üst uzuvlarda az sayıda kas lifi kasılırken, 10 kilo yükü kaldırmak için çok fazla sayıda kas lifi kasılır. Ancak kan vücuda pompalanırken kalp kasındaki liflerin tümü kasılır. Böylece gönderilebilecek en fazla miktarda kan vücuda gönderilmiş olur. Örneğin kalp krizi geçiren bir insanda kalp kası liflerinin tamamı kasılamaz, krizin ağırlığına göre kalp yetersizliği, ölüm felç gibi durumlar görülebilir. Purkinje sistemi kulakçıklarla karıncıklar arasına yerleştirilmiş düğümden aldığı elektriği, sağ ve sol karıncıklara hızla taşımakla görevlidir. Dağıtım sisteminin sağ ve sol dalları vardır. Sağ dal sağ, sol dal da sol karıncığa elektrik taşır.Bu liflere verilen hızlı iletme kabiliyeti sayesinde her iki karıncığın bütün kas lifleri aynı anda kasılır. Elektrik akımı bu şekilde bütün kalb kasına yayıldıktan sonra söner. Arkasından yeni bir elektrik uyarısı, sağ atriuma yerleştirilmiş düğümde ortaya çıkarılır ve tekrar yayılır. Kulakçıklardan karıncıklara elektrik girişi sadece bir noktadan gerçekleşir. Allah elektrik akımının tek yönlü ilerlemesi ve karıncıklardan kulakçıklara geriye gelmemesi için kulakçıklar ile karıncıklar arasına elektrik iletmeyen band şeklinde bir doku yerleştirmiştir. Bu doku olmasaydı, ağır ritim bozukluğu ve erken ölüm gerçekleşirdi. Nitekim bazı kişilerde doğuştan bu bant üzerinde elektrik ileten noktalar bulunmakta ve ağır ritim bozukluğuna sebep olmaktadır. Bu durumun tedavisi için kalp kası dokusuna girilerek elektrikli koterle bu noktalar yakılmaktadır.
Namazın Beyin Dalgaları Üzerine Tesiri ve Otonom Sinir Sistemi ile Münasebeti başlıklı makalede, namaz kılmanın beyin ve kalb sağlığına faydaları anlatılmış. Makalede ayrıca namaz kılmanın, sempatik sinir sisteminin tesirini azalttığına, parasempatik sistemin vücuttaki tesirlerini artırdığına vurgu yapılıyor. Sempatik sistem, kalbi hızlı çalıştırıp tansiyonu yükseltirken; parasempatik sistem, tam aksine kalbi yavaşlatıp tansiyonu düşürür. Genel olarak, sempatik sistemi baskın olan insanlar erken ölürken, parasempatik sistemi baskın kişiler, Allah’ın izniyle,daha uzun yaşar. Makaleye göre; namaz, bedenî ve ruhî rahatlamaya vesile olmakta, endişeyi azaltmakta; dolayısıyla kalp, damar ve beyin sağlığı için oldukça faydalı olmaktadır. Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) yaşadığı dönemde söz ve uygulamalarıyla bizzat gösterdiği hususlar, bugün ilmî makalelerce de doğrulanmaktadır. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Namazından çalan kimse, en fena hırsızdır.” buyurduğunda, ashâb-ı kirâm: “Ey Allah’ın Peygamber’i (sallallahu aleyhi ve sellem)! İnsan kendi namazından nasıl çalabilir?” diye sorar. Bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Rükû ve secdelerini tam yapmaz, rükû ve secdelerde belini iyice doğrultmaz da ondan.” (Ahmed bin Hanbel-Taberani-İbni Huzayme-Hakim). Başka bir hadîste ise, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Rükû ve secdelerini yerine getirirken belini doğrultmayan kimsenin namazı yeterli değildir.” İlmihal kitaplarında rükû ve secdelere dâir bazı hususlara dikkat çekilir. Rükûda, kol ve bacaklar sakinleşinceye kadar beklemek, rükûdan kalkınca beli iyice doğrultmak ve hemen secdeye gitmemek gerekir.
Kan dolaşımı hususunda Harvey’den çok önce ilmi temelleri İbn-i Sina atmıştır . İbn-i Sina’nın damarları tasviriyle bugünkü bilgiler birbirine çok yakınlık göstermektedir. İbn-i Sina’nın kılcal kan dolaşımını bilmektedir. Gıdanın emilmesi için, ince bağırsaklarda kıl gibi ince damarlar vardır. Emilen gıda, buradan, damarlarla (Vena porta) karaciğer içine gider yayılır, oradan karaciğerin dış bükey yüzünden çıkan damarlarla (Vena hepatica) birleşir. İbn-i Sina sağ ve sol koldan alınan kan
basınçları arasında farklılık olduğunu da belirtmiştir. Gerçekten sağ ve sol koldan alınan kan basınçları arasında bazı insanlarda yaklaşık 20 mmHg’lık bir fark vardır. İbn el-Nefis kitabında Michael Servet’den önce, 13. yüzyılda ilk defa akciğer dolaşımını tarif etmiştir. İslam dünyasında ilk müstakil anatomi eseri yazan yine odur. İbn el-Nefisin talebesi İbn el-Kuff (1233-1286 İbn el-Kuff, Harvey (1628) ve Malpigi’den (1661) önce kılcal damar sistemini keşfetmiştir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin “Marifetnağme” isimli eserinin üçüncü cildinde kalp-kan dolaşımına ayrıntılı bir şekilde değinilmektedir.
Uzm. Dr Ali AYDIN