1.Uluslararası Tıbbi ve Aromatik Bitkiler kongresi için araştırma ekibimiz ile Anadolu Selçuklularının başkentliğini de yapmış Konya’dayız. Her gittiğim de beni heyecanlandıran şehirlerin başındadır Mevlana şehri Konya.
Nasıl heyecanlanmayayım ki?Lisans eğitimi almak için 4 yıl kaldığım şehirdi Konya; Maneviyat ikliminden ilham aldığım ve bende derin iz bırakan o görkemli şehir. Ankara’dan hızlı tren rahatlığı ile dümdüz ovalardan geçerek Konya’ya varmamız ülkemizin ne kadar hızlı geliştiğinin bir işaretiydi, keşke “öğrencilik yıllarımda da hızlı tren olsa idi” diye düşünmeden edemedim.
Ne zaman Konya’ya gitsem hep değiştiğini ve inanılmaz bir şekilde büyüdüğünü görüyorum. Yollar değişmiş, koca koca binalar yapılmış, şehirleşme ve planlanma da gittikçe mükemmelleşen bir Konya var karşımızda.
Diğer illere bakarak nüfusu kalabalık olmasına rağmen rahatsız edici bir kalabalığı yok bu tılsımlı şehrin. Saatlerce yürüyebilirsiniz düz yollarında ya da bir bisiklet kiralayıp gezebilirsiniz de…
Mevlana hazretleri ile Konya adeta bütünleşmiş. Cümlelerinden ve yaşantısından çok etkilendiğim hoşgörü ve barışın sembolü Mevlana Celaleddin Rumi’nin kabrine gidip bir Fatiha okumayı ve müzenin yanındaki camide namaz kılmayı ne kadar da özlemişim. Namazımın tadı bile bir başka oluyor o gizemli camide…
Çok farklı insanları görüyorsunuz Mevlana Meydanında. Üstadın “Ne olursan ol yine gel” davetine herkes uymuş ve soluğu Mevlana müzesinde almışlar. Şu günlerde o kadar ihtiyacımız var ki hoşgörüye. Ne yazık ki herkes birbirinin arkasından konuşur olmuş, yalan yanlış haberleri araştırmadan sosyal medyada paylaşır olmuş. Bir delil yok, görgü şahidi yok, birisinin bir yalan haberini ya da iftirasını hemen kes kopya ile alıp kendi sosyal medyamızda kullanmışız. Kimse bu paylaşımlarının hesabını ahirette vereceğini düşünmüyor bile. Bu düşünceler ile Mevlana Müzesini geziyorum…
Beni en çok etkileyen âlimlerden birisi de; küçük yaşta âlim olan ve “dinin güneşi” lakabını alan(Şemsettin) Şems Tebrizi’dir. Hz. Mevlana ile arkadaşlıkları kıskanılacak boyutta idi o iki gönül dostunun. Şems Makamını görmeden olmaz diyorum ve oradayım…
Tabi Konya’nın Sokak aralarında gezerken etli ekmek ve fırın kebabı kokusu sizi mest eder ve bir de bakmışsınız ki bir lokantaya girmiş afiyetle yemeğinizi yiyorsunuz.
Kongre açılış yemeğinde verdikleri meşhur bamya çorbası ve etli pilavın tadını nerde ise unutmuşum, benim için ayrı bir nostalji idi tekrar yemek… Öğrenci iken Kazım ustaya gidip “Kuru Fasulye” yediğimiz günleri hatırladım ya da canım tatlı çektiğinde “Bülbül Yuvası”. Ne lezzetli şeylerdi…
Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Konya adeta bir müzeler şehri. Akşehir Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, Alaeddin Cami ve Kümbeti, Alaeddin Tepesi, Aya-Elena Kilisesi, Aziziye Cami , Batı Cephesi Karargahı Müzesi, Çatalhöyük Neolitik Kenti , Deyr-i Eflâtun Ak Manastırı – HagiosChariton Manastırı, Hz. Mevlana Türbesi , Konya Atatürk Müzesi , Konya Etnografya Müzesi , Konya Selimiye Cami , Mevlana Müzesi , Nasreddin Hoca Türbesi , Şems-i Tebrizi Türbe ve Mescidi , Yeşil Türbe(Kubbe-i Hadrab), aklıma ilk etapta gelenler idi. Zamanı ve imkanı olanların buraları kesin görmesini tavsiye ederim.
Meram yeni yola giderken eski günlerim hayalimde canlanıyordu, o sağlı sollu villalara bakarken ne espriler patlatırdık arkadaşlar ile. Çok değişmemiş Meram Yeni Yol etrafı. Fakat Eğitim Fakültesi yıkılıp yenisi yapılmış, içini göremedim ama dıştan güzel bir fakülte olmuş gibi…
Konya’nın soğuğu soğuktur, sıcağıda sıcak. Yani hakkını verir mevsiminin. Sinüzitimin bir Konya hatırası olduğunu hayatım boyunca unutmayacağım…
Varlığı ve yokluğu Konya’da tatmıştım. Cebimizde bilet parası bile olmadığı zamanlara evimize giderken kilometrelerce yürüyüşümüzü hiç unutamam.
Aslında anlatılacak çok şey var Konya’da. Belki bir başka köşe yazımda da diğer hususları dile getiririm. Ama şunu itiraf edeyim ki “Konya’yı çok özlemişim”…