Başımıza ne gelirse hep küçük gördüğümüz ya da zannettiğimiz şeylerden geldiğini hepimiz müşahede etmişizdir. Hayatımızın herhangi bir noktasında yaşamışızdır muhakkak. Başta ana baba, okul, arkadaşlık, dostluk, kötü kabul edilen sözler, sergilediğimiz davranışlar vesaire vesaire…
Toplumsal bozulmaların temeline indiğimiz zaman hep “küçük” gördüğümüz şeylerin karşımıza çıktığını görürüz. “Küçük” görülen şeyler bazen öyle yaralara/yaralanmalara yol açar ki selim bir akılla düşündüğümüzde kırk yıl yapacağımız aklımıza gelmez ve yapacağımıza da ihtimal vermeyiz. Ama bu “küçük” görmelerin yoluna neleri kaybetmemişizdir ki… Dilerseniz birkaç örnek vererek asıl konumuza, yani “küçük” gördüğümüz ama “büyük” yaralanmalara yol açan konumuz hakkında birkaç cümle kuralım:
-“Kelimeleri küçük görürüz ama izi yıllarca geçmez.”
-“Davranışlarımızı “küçük”, “zararsız” ya da “şaka” diye görürüz ama izi yıllarca kalır.”
-“Karşımızdaki bir insanı küçük görürüz ama bize öyle bir ders verir ki izi ölene kadar geçmez.”
-“Bazı hayvanları küçük görürüz ama derde şifası olunca da onun küçüklüğü altında eziliriz.”
-“Düşman kabul ettiğimizi küçük görürüz ama uğrattığı hezimeti büyük olur.”
-“Rakibi küçük görürüz ama bize karşı elde ettiği skoru on yıllarca konuşulur.”
-“İlahi emir ve yasaklar hafife alınır ya da yeteri kadar ciddiye alınmaz ama açtığı yaralar koca bir toplumu yok etme eşiğine getirir.”
Aslında bu yazımızda size anlatacağımız şey bu son örnekte ifade etmeye çalıştığımız dini bir konuyla alakalıdır. Bu meseleye gerek dini açıdan gerekse de toplumsal yara olarak bakılsa bile “küçük” ya da “önemsiz” diye algılanan, ehemmiyeti akla getirilmeyen ve kendimizce kılıflara büründürerek sergilememiz neticesinde ne de “büyük” bir hata/yanlış/kabahat olduğunu anlarız. Siz hangi konuyu anlatacağımı fazla tahmin etmeden ve yorulmadan ben hemen konuyu söyleyeyim.
Konu; “Suizan” , yani kötü zan konusudur. Suizan, bir kişinin kötü bir iş yaptığını zannetmektir. Peygamber Efendimiz Aleyhisselam İmam Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri bir hadisi şerifinde konuyla ilgili şunları buyurmuştur: “Suizan etmeyin. Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur. İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin. Birbirinizi kardeş gibi sevin ve çekiştirmeyin. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir, ona zulmetmez, ona yardım eder. Onu kendinden aşağı görmez.”
Peygamber Efendimiz Aleyhisselam ne de güzel tercüman olmuş. Zaten bizler gerekli şeyleri kendimize hisse olarak alsaydık başımızda bu kadar olumsuzluk ve yıkıcı şeyler olmazdı. Bu kötü durum maalesef toplumdaki her mecrada görülmektedir. Hane içinde eşlerin birbirlerine, çocuklarına, çocukların anne babalarına, iş ortamlarında, alışverişlerde ve hatta dini misyonu üstlendiğini söyleyen yapılanmaların içinde bile çok açık ve net görülmektedir. Kendi ilkel ve tatmin olmamış, gelişmemiş, olgunlaşmamış, eğitilmemiş ve öğrenmemiş/öğrenmeye de karşı olan (çoğu zaman) yanımızın bizi daha da eziklemesidir. Suizan öyle bir yara açar ki sonunu kolay kolay kimse tahmin edemez. Dilerseniz farazi bir olay üzerinden kurgulayalım ve görelim “küçük” görülen bir “suizan” nelere yol açıyor. Daha iyi anlaşılması için satır satır gideceğiz ki ne kadar da yıkıcıymış bir görelim:
-Gönüllülük esasına dayalı bir kurumda olduğunuzu düşünün…
-Sevk-ü idareden sorumlu kişinin bir şey yaptığını/yapmaya çalıştığını düşünün…
-Sizin alanınıza girmeyen bu konuda sizin meraklı olduğunuzu düşünün…
-Merakınıza yenik düşüp de o konu hakkında çeşitli varsayımlarda bulunduğunuzu düşünün…
-Düşünüşlerinizin sizi bir sarmala aldığınızı düşünün…
-Sarmalın içerisine başka bireyleri çektiğinizi düşünün…
-Haddiniz ve inisiyatifinizin olmadığı bu konuda diğer insanların zanlarını hareketlendirdiğinizi düşünün…
-Sarmala aldığınız her bireyin o kişiye karşı bakış açısıyla davranışlarını etkilediğini düşünün…
-Suizan yaptığınız kişinin de bunları içten içe fark ettiğini düşünün…
-Her bir kişi için ayrı bir anlamlandırma içerisine girdiğinizi düşünün…
-O kişinin düşünce yoğunluğunu kendi evine yansıttığını düşünün…
-O kişinin eşiyle ve çocuklarıyla, sorumlu olduğu diğer alanlara karşı dikkat ve görevlerini aksattığını düşünün…
-Bu arada o kişinin tuhaflaşan hareketlerine karşı sizlerin de daha başka şeyler düşünmeye başladığınızı düşünün…
– Artık o kişinin psikolojisini etkileyecek şekilde aile içi ve diğer sosyal ilişkiler ağında sorunlara yol açacak davranışlarda bulunduğunu düşünün…
-Zihninin ve duygularının yersiz meşguliyetiyle birlikte çatışmalara sürüklendiğini düşünün…
-Eşi ve çocuklarıyla kopmanın kapısına kadar geldiğini düşünün…
-Zincirin halkaları gibi her bir bireyin diğerini etkilemesiyle bulundukları yerlerdeki insanları olumsuz etkilediklerini düşünün…
-…
Şimdi “ne yapmalıydı” derseniz de cevabı yapıştıralım sayfaya…
*Öncelikle üzerine vazife olmayan şeylere karışmayacak.
*Sonra da kötü düşünmeye mecbur olmadığını anlayacak.
*Bir şey yapılacak veya bir şeyi soracaksa ilgili kişiye sorması gerekir.
Yıllar önce dostlarımdan birisibana, kendisiyle ilgili olmayan bir şey sormuştu. Ben de ona:“Kardeşim sana bir abi tavsiyesi; seni ilgilendirmeyen şeylerin bilgisine sahip olma isteği fayda vermez. Sana yorgunluk, hareketlerine tuhaflık, ilişkilerine soğukluk, bakış açına ölçüsüzlük getirir. Seni ilgilendiren konuda da direkt muhatabına sor ki hem sen hem de muhatabın rahat etsin. Diğer şekilde hem sen hem de senle birlikte selam verdiğin herkes gereksiz yorulur. Bunun vebalini kaldıramaz ve altında ezilirsin.”
Sağ olsun kardeşim, üzerinden on yıl geçmesine rağmen böyle bir mevzu olduğunda bana teşekkür eder ve bu hususun insana çok büyük bir huzur kazandırdığını söyler. Bu nedenle bizi ilgilendirmeyen veya ilgilendiren konular hakkında çözüme başlayacağımız yer “suizan” değildir.
Şimdi düşünün bir kere; bu zincirleme olaylar silsilesi hakkında “küçük” der misiniz? Derseniz size sadece bir şey sorarım:
-“Küçük haaa!”
Kalın sağlıcakla…
(Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog Yazar)