“Gece sessiz bir uykuya dalmış.
Aldırmıyor bu ahengi bozan,
Tik tak, tik tak diye vuran saat seslerine.
Ben ise açıldığım okyanusun sonunu, evet sonunu düşünüyorum.
Acaba bir limana uğrar mıyım kaygısıyla.
Fakat gemim hızla ve inatla yürüyor,
Demir atmak istiyor “Huzur” adlı limana.”
Merhaba Değerli Dostlarım
Gecenin bilmem kaçı şu an. Ayakta olmamız ve günlük koşuşturmacalarımızınardından bu yazıyı kaleme almamızla, sabah namazına doğru gittiğimiz şu saatlerde ömrümüzden bir gününü daha uğurluyoruz. Aslında bu haftaki yazımız hazırdı. Sorun olarak gördüğümüz ve hasbi bir niyetle kaleme aldığımız yazımızı sizlerle paylaşmayı daha sonraki haftalara bırakıyorum.
Evet, yazdığım bir şiirimin aklımda kalan giriş kısmıyla başlayayım dedim. Konu anlaşılacağı gibi huzur. Ailesi, arkadaş çevresi ya da kendi içindekiler, velhasıl sebebi ne olursa olsun huzursuzluk sonrası dile getirilen cümleler. Hangi duygularla yazdığımı ben biliyorum. Tam tamına bir ömür geçmiş bunu yazalı ama gün gibi aklımda. Çünkü hayat ve huzur birlikte güzel bir ikili. Diğer halde çok yıkıcı olabiliyor.
İnsan neden huzursuz olur düşündük mü hiç? Tabi ki de düşündük. Neler huzursuz etmez ki insanı? Herkesin kişiliği, yaşam sınırları, kriterleri, sosyal yönü, edebi, alâkası ya da ne bileyim nasıl yaşıyorsa o alandaki bütünlüğünü oluşturan yanları farklıdır. Bazen sorumsuzca söylenen bir söz, bazen çok bilmiş birinin ihtirasları, bazen bir bakış, bir seslenme ya da tonlamaya dikkat etmeden yapılan konuşmalar ve nihayetinde nefes alan birinin bir hareketi bizleri alt üst etmeye yetiyor. Kardeşim Kürşat Can ile konuşur,dertleşir,söyleşiriz. Tahsili ilkokul ama adamlığı, hayata bakışı, sosyal ilişkileri, iletişim bilgi ve görgüsü benim yanımda isminin önünde acayip sıfatları olup da halden anlamayan bin tane statü zenginine bedel. Gurur veriyor böyle bir kardeşe sahip olmak. Yine geçen gün konuşuyorduk Kürşat ile. Konu hayattı. Başladı anlatmaya: “Abi biliyor musun hayat nedir? Hayat, sadece nefes almak değildir. Hayat, ne oldum felsefesinden uzakta bir yaşayıştır. Hayat, neden şikâyet ediyorsan onu yapmamaktır. Hayat,güzel düşünebilmektir. Hayat güzelliği düşündürebilmektir. Hayat, yüreklerde umutlar yeşertmektir. Hayat, bazen kapalı bir havada gri rengin bile sevdirilmesi mücadelesidir. O renkte saklı olan mesajları anlayabilmektir. Hayat, sahip olduğun gücü doğru ve onurlu kullanabilmektir. Hayat, deniz kıyısındaki muhtaç hayatlara liman olabilmek, bazen de dalgakıran olabilmektir. Gücüne ihtiyacı olanın gücü olmaktır hayat…”
Ne güzel anlattı evladım, büyük oğlum dediğim Kürşat’ım. İdeal olanı ne de saf ve net bir şekilde ifade etti. Nelerle karşılaşıyoruz biliyorsunuz. Para ya da basit maden parçaları için katil olanlar, diplomanın ve statü hırsının verdiği gözü dönmüşlükletürlü türlü aymazlıklar yapanlar, kendilerini otorite sayanlar, babaya anneye yapılan nice saygısızlıkla ömrünü heba edenler o kadar çok ki anlatamayız. Aile hayatını, iş hayatını, arkadaşlık ilişkilerini ve toplum yapısını çok hızlı bozanbudavranışların yıkımları da çok büyük oluyor. Bunlardan korunmak için neler yapmalıyız?
İlim öğrenmeliyiz. Sözde değil, özde iyi bir birey olmalıyız. Kendi nefsimizden başlayarak iyiliği emredip, kötülükten sakındırmalıyız. Kendimize davranılmasını istediğimiz yönde davranmalıyız muhataplarımıza. Çocuk da olsa edep sınırlarını aşmadan iletişime geçmeli, ilerletmeli ve nihayetlendirmeliyiz. Nokta kadar menfaat uğrunda virgül halini almamalıyız. Zalim de olmamalıyız zalime yardakçı da. Kabir günlerinin olduğunu düşünmeliyiz. Zeki olmayı IQ oranıyla değil de Peygamberimizin “nefsi hesaba çekilmeden nefsini hesaba çekme” düsturuyla bilmeliyiz. Yüzlerce formülü öğrenerek bilim adamı olup helali-haram düşünmeden yaşamaktansa, ilim öğrenip Allâh’ın rızasına yaklaştıracak amelleri içeren basit hayatlar sürmeliyiz.
Dostlarım…aslında bugün varız, yarın yokuz. Neden güzel hatırlanmayalım? İletişim içinde olduğumuz kimselerin dudaklarından dökülecek “Allâh razı olsun, iyi insandı” ifadesini parayla bile alamayız. Gök kubbede hoş bir sâdâ bırakıp kendisinden sonrakilererol model olmak herkese nasip olmaz. Biz olmayı isteyelim. Bunun için ne gerekiyorsa yapalım. Biz; gösterişli, fiyakalı, afili olup da içi harabe yaşamlaryerine,“YÜREK DEVLETLERİNİ” kuralım. Zor mu bunu yapmak? Niye zor olsun ki? Nasıl olacağının basit ve şaşmayacak yolunu Kürşat demişti zaten.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog