Yazımızın başlığı gerçek hayattan ya da sinema filmlerinden duyduğunuz bir repliktir. Her ne kadar biraz düz ifade etsek de asıl mesele bu anons ya da bu tip anonslar değildir. Asıl mesele hayatta her türden anonsların sürekli duyuluyor olmasıdır. Yalnız şöyle bir husus var ki; o da anons için eline telsizle birlikte sazı alan bazı kimselerin “hem kel hem fodul” olması ve bunu da kendisinin görememesidir. Ee, ne de olsa kendince “kandırmaçlı”, “alavere dalavere” senaryolar hazır. Amma velakin cümbür cemaatin farkındalığı da fark edilmemektedir. Nasıl mı? Hadi o zaman sizleri daha fazla merak ettirmeden, az gülerek, çok acıyarak ve epeyce mide kalkması uyarılarıyla anlatalım diyeceklerimizi.
Gün aşırı vakit geçmiyor ki yeni şeylerle karşılaşmayalım. Yeni şeylerden maksadımız işe yarar; toplumu ve bireyleri ihya edecek şeyler değil hani. Gördüklerimiz hep bireyleri ihya edip grupları, birliktelikleri ve toplumları harap eden değişimlerdir. Öyle ki, kurgulamalı ve kurmalı bir acımasızlığın, merhametsizliğin, bencilliğin, çıkarcılığın ve serseriliğin enstantaneleri ve duyulmadığı zannedilen seslerin en yüksek desibelli tırmalayıcı varlığına adeta maruz kalanlarda mide bulantılarına sebep olmaktadır.
-Merkez, çaktırma merkez,
-Merkez, gizle merkez,
-Merkez, konuşturma merkez,
-Merkez, sustur merkez,
-Merkez, gösterme merkez,
-Merkez, kes önünü merkez,
-Merkez, merkez, merkez yak gitsin merkez,
-Merkez, oluklar bize akmalı merkez,
-Merkez, ben bilirim merkez,
-Merkez, sen sus merkez,
-Merkez, merkez, merkez salla gitsin merkez,
…
Bir memleket için, bir aile için en kötü, en yıkıcı ve en yok edici şey bir ailenin, bir kurumun veya bir devletin içten yıkılmasıdır. Bunu yapan mihraklar da hep aynı yeri kullanırlar: Merkez. Eğer merkez uyursa, merkez dikkat etmese ve merkez cambaza baktırılıp, nokta kadar menfaatler için virgül gibi eğilenlerin şaklabanlıklarını kaçırırsa maalesef ileriki zamanlarda ne merkez kalır ne de merkezi yönlendirenler. Yani taklacı kuşlar. Ne yapmalıyız ne yapmalıyız? Nasıl olmalıyız? Basit basit.
-Ölümüne sebep olsa bile dürüstlükten vazgeçme.
-Üç beş kuruşun peşine düşme.
-Dilini yalanlarla bezeyip yılanlık yapma.
-Ne maşa ol ne de birine maşalık yaptır.
-Adaletin bir gün sana da gerekli olacağını unutma.
-İniş, kalkış ve fren takımların sağlam değilse uçmaya kalkışma.
-Kimseyi emir erin gibi görme.
-Hataların yüzüne söylendiğinde kabul et ki insanlar kendilerince başka çarelere bakmasınlar.
-Kelimelerle oynama. Tevriye denen kelime oyununa başvurma. Teknoloji çağındayız. Dilini okuyan, jest ve mimiklerini okuyan, duruşunu ve oturuşunu okuyan insanların varlığı sana fren yaptıramıyorsa demek ki senin için “yolun sonu görünüyor”. Emin ol gidicisindir.
-Yürekleri kazanmak için plan yap. Planların aklın gibi kısa olacağına kâinatın gerçekleri gibi uzun olsun.
-Dağları un-ufak etmenin kibirli yolunu seçme.
-Emanet edilen şeylerin haini olma. Mevki, makam, para ve şehvetin esiri olma.
-Nefsinde tutamadığın ya da uymadığın nasihatlerin nasihatkârlık rolünü oynama. Çünkü etkisiz eleman olarak dımdızlak ortada durursun. Çünkü sözlerin kalpten çıkmadığı için havaya gidecektir.
Umarım ne merkez oluruz ne de merkeze rastlayan bahtsızlardan oluruz.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen Can / Eğitimci Sosyolog