Modern insan (!) diye tabir edilen zamanımız insanları, teknolojik ilerleme ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla bilgiye erişim hiç olmadığı kadar hakimiyetini belirginleştirmiştir. Bu belirginliği engellemek neredeyse mümkün görünmemektedir. Bu özgürlük ve bağlantı (iletişimde kalma/yakalama) hali paradoksal bir şekilde içsel bir boşluğa, ne yapılsa da kolay kolay giderilemeyecek bir hisse/hislere de yol açmaktadır. Peki, hissedilen bu sürekli boşluğun/eksikliğin altında yatan etmenler nelerdir acaba? Bu yazımızda felsefi bir kavram ve sosyolojik noktada meşhur (!) olan fenomenin hem psikolojik hem sosyolojik ve hem de felsefi boyutlarına değinmeye çalışacağız. Kısa, açık ve örneklerle değerlendirmelerinize sunuyoruz.
Psikolojik Nedenler: Ele aldığımız konu, gerçekten de tüm noktalarıyla ciddi bir öneme sahiptir. Biz önem sırasına göre bir tasnif yapmayıp bunu bireyden topluma doğru bir yaklaşımla değerlendireceğiz. Dediğimiz gibi hayatımızdaki hissettiğimiz daimî boşlukların nedenlerinden biri psikolojik nedenler olup, çoğu zaman tespiti, tedavisi/giderilmesi ve geliştirilebilir niteliklere büründürülmesi zor bir özelliktedirler. Çünkü psikolojik etmenler bir ya da iki veya sadece üç ögeden oluşan bir yapı değildir. Çok yönlü bileşenlere sahip olmakla birlikte önem dereceleri illaki değişkenlik gösteren niteliklere sahiptir. Bunları da sizlere şöyle açıklayabiliriz:
A. Kimlik ve Hayatın Anlam Arayışında Olmak/Kendini Sorgulamak:
İnsanların kahir ekserisi, hayatları boyunca hayatlarını anlamlı kılacak bir kimliğe/benliğe/kişiliğe ulaşma/yakalama ve hayatın amacını anlama arayışındadırlar. Ancak, modern (!) yaşamın hızlı temposu ve sürekli değişen normları/kuralları/değerleri bu arayışı bazen hayli zorlaştırmaktadır. Psikoloji biliminin Psikanaliz ekol temsilcilerinden olan Carl Jung’un geliştirdiği teoriye göre, bireylerin/kişilerin kendilerini gerçekleştirme süreçlerinde yaşadıkları belirsizlikler ve kimlik krizleri, çoğunlukta giderilemeyecek içsel bir boşluk hissine yol açabilir. Bu nedenle insan, bu yönünü en ideal bir geliştirme sürecine ulaşmakta ısrarcı ve kararlı olmalıdır.
B. Tüketim Endeksli Bir Yaşam Kültürünü Benimseyip/Kabullenip Bu Rotada Beklentilere Girmek:
Acımasız, vicdansız, merhametsiz ve hayatı sadece madde olarak kabul eden kapitalist insanlarda mürekkep toplumlarda, mutluluk genellikle maddi başarı ve tüketimle ilişkilendirilir. Ne kadar çok kazanım o kadar çok harcama, ne kadar çok harcama o kadar çok çalışma olarak gönüllü kabulle/esaretle sürdürülen bir hayat süren kapitalist zihniyetli insanlar/toplumlar, maddi tatminin kısa süreli olmasından dolayı sürekli daha fazlasını ararlar. Bu doyumsuzluk hali, derin bir tatminsizlik ve boşluk hissi yaratır. Maalesef bu hırsın acı sonu kara toprakla noktalanmaktadır.
C. Duygusallığın Yaşanması/Tatmini Yönündeki Hissedilen Büyük Eksiklikler:
İnsanı en mutlu eden, özgüvenini yükselten, hayatın akış yönlerindeki önemli kesişim ve ayrışım lokasyonlarını bilen kimseler ve bunların kurdukları ve geliştirdikleri derin ve anlamlı ilişkiler, o insanların kendilerini daha da değerli ve hayatı tüm yönleriyle hissetmelerini sağlar. Lakin, asrımızın ve günümüzün en gerçek sorunlarından ve yıkım elemanlarından biri olan sosyal medya etkileşimleri, bazen karşılığını alma noktasında “değmeyecek/değmedi” dediğimiz yoğun çalışma temposu, hayatın kendisini zorlaştırabilir. Ee, bu da zaten yalnızlık ve izolasyonu yaşamaya müsait tüm bozuk alt yapıya sahip olan insanlar için “yalnızlıkta bitmişlik ve yok olmuşluk” hissini de beraberinde getirir. Hatta bu düşünce ve duygular insanda kalıcı bir haslet olarak belirerek beşte kişinin kendisin ve sonra da iletişimde/etkileşimde olduğu herkese ve her şeye olumsuz etki eder.
Sosyolojik Nedenler: Aslında yukarıda saymaya gayret ettiğimiz bu etkileme yön ve materyalleri bir noktadan sora bireyle sınırlı kalmayarak yıkım alanını genişleterek “toplum sathına” çok rahat bir şekilde yaymaktadır. Bunlardan sadece birkaç tanesini sizlere şöyle özetleyebiliriz:
A. Bireysellik/Bencillik Sonrası Meydana Gelen Toplumsal Yabancılaşma:
Modern (!) toplum, bireyselliği ve bireysel başarıyı ön plana çıkarır/ön planda tutulmasını sağlar. Lakin, bu durum beraberinde de toplumsal bağların zayıflamasına ve bireylerin kendilerini toplumdan yabancılaşmış, bulunduğu yere/topluma ait olmama hislerine yol açar. Emile Durkheim’a göre, toplumsal entegrasyonun düşük olduğu toplumlarda anomi (kuralsızlık) ve anlam kaybı daha yaygındır.
B. Teknolojiye Aşırı Bağımlılık/Mecburiyet (!) ve Anında Tatmin:
Teknoloji, insanlara anında ya da tercih edildiği zamanlarda tatmin sağlayan araçlar sunmaktadır. Sunar sunmasına da ancak, bu anlık tatminler uzun vadeli tatmin sağlayamaz. İnsanın teknolojiyle olan ilişkisi öyle bir hal aldı ki, adeta bağımlılık derecesini de aşan bu değişik ruh haliyle gösterilen davranışlar, insanların sabırdan uzak, sürekli bir şeyleri izleme, kaçırma gibi bağımlılık hissetmelerine neden olmaktadır. Sonunda bu da karmaşık bir zihin yapısı, tatminsiz bir benlik dünyası, insani ve anlamlı akli ve duygusallıktan uzak derin bir tatminsizlik ortaya çıkartır. Kaçınılmaz son olarak da boşluk hissi, insanın doğru ve tatminkâr seçimlerini yerine getirene kadar da devam eder.
Felsefi Nedenler: Aslında bu nedenler insanların kendi kendini anlamsızlığa doğru sürüklemek olduğunu söyleyebilirim. Felsefe sorgulamak, bilgiye ulaşabilmek, yorumlamak, merak etmek türünden tanımlamaları yapılsa bile insan için gerçek olan şu olmalıdır ki, o da “hakikatin” net bilgisi varken “aklı” tek otorite kabul edip onun dışında var olan gerçekleri es geçmemelidir. Özellikle “İslam akaidi dışında bir inanışla inşa edilmiş olan” sair felsefi akımlar “hakikat olan” ilmin tersi istikamete gitmekten çekinmeyen bir mekanizmadır diyebiliriz.
A. Varlığa Dair Sorgulamalar:
İnsanların bazıları, varoluşsal sorularla (!) yüzleştiklerinde genellikle bir boşluk hissi yaşarlar. “Neden buradayım?”, “Hayatın anlamı nedir?” gibi sorular, bireyleri derin düşüncelere sevk eder ve bu düşünceler cevaplanması zor (!) sorular olduğundan, içsel bir boşluk hissi oluştururlar. Temelinde hakikate teslim ve kabulden uzak görüşlerin ve sonrasında gelen soruların ilimsizlikle birlikte insanın üzerine belirsizliklerin ve yanlışlıkların çığ gibi büyüyerek düşmesine neden olur.
B. Hiççilik (Nihilizm) ve Anlamsızlık Sapkınlığı:
Bazı felsefi akımlar, hayatın nihai bir anlamı olmadığını savunur. Nihilizm yani varlığı, doğru bilgiyi, yaratıcıyı, sistemi ve evrendeki olan her şeyin anlam eksikliğini vurgulayan ekol ve bu ekole sahip kimselerde yaşamın anlamsız olduğu hissi ağır net olarak görülür. Bu fikir yapısı, maalesef kaçınılmaz olarak çok derin bir boşluğa ve anlamsızlığa yol açar.
Netice olarak; aslında çok daha uzun şekilde açıklanabilecek ele aldığımız bu konuda, içsel boşluk hissinin, modern (!) insanın karmaşık ve çok boyutlu yaşamının bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Psikolojik, sosyolojik ve felsefi akımların faktöriyel varlıklarının bir araya gelmesiyle bu boşluk hissi daha da derinleşir. Bu boşluk hissiyle başa çıkmanın yolunun, anlamlı ve maneviyat temelli ilişkiler kurmaktan, hayatın anlamını kişisel düzeyde keşfetmek yerine var olan realiteleri “amasız-fakatsız” olarak ve maddi tatmin yerine içsel doyuma odaklanmaktan geçtiğini söyleyebiliriz.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog