Öfke; engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap manasındadır. Kişi kendisine yapılan kadar, başkasına karşı yapılandan da gücenip bundan dolayı öfkelenebilir.
Öfke, şeytanın işini kolaylaştıran insânî zaaflardan biridir. Öfke anında insan doğru düşünemeyebilir, normal davranmayabilir. Bundan dolayı bu, öfkesine hâkim olamayan kimseler için çok tehlikeli bir durumdur. Zira basit bir sebeple öfkelenen kişinin, sinirli hâlinde mantık dışı şeyler yapıp umulmadık sonuçların ortaya çıkmasına sebebiyet vermesi mümkündür.
Kişinin öfkeyle yaptıkları, öfkesi geçtikten sonra onu utandıracak ve mutsuz edecek şeyler olabilir. Bir anlık öfke ile dahi insan birçok olumsuz şeylere maruz kalabilir. İşte o an şeytan, onunla oyuncağı gibi oynamaya başlar.
Kişi anlık öfke ile imandan edecek durumlardan birine de düşebilir. Bir anlık sinir sebebiyle ya da kavga anında söylemiş olduğu İslam’a aykırı bir söz sebebiyle o ana kadar yapmış olduğu tüm sevaplarının silinmesine sebep olabilir. Kelime-i Şehâdet’i getirme fırsatı bulmadan karşısındaki kişi tarafından öldürebilir ve bu durum kişinin küfür üzere ölmesine sebep olabilir.
Kişi öfke sebebiyle cinayet işleyebilir. Öfke, iş ve evinde huzursuzluklara sebep olup elindeki birçok nimetten mahrum kalmaya sebep olabilir. Patron ise çalışanı artık sabredemediğinden işi bırakabilir. İşçi ise öfkesinden işsiz kalabilir. Sorunlarını eve taşıyıp eşi ile sürekli tartışma halinde olabilir. O güne kadar sabreden eş artık sabredemez duruma gelip evliliği bitirebilir. Oysa o kişi eve gelip stresini çocukları ile atabiliyordu. Eşinin yaptığı tüm nimetlerden faydalanıyordu. Artık eve geldiğinde ne kapısını sevgiyle açan eşi, ne stresini alan çocukları ne de ona normal gelen kendini alıştırdığı nimetler var. Değer mi? Oysa ki akıllı insan, öfkesine hâkim olabilen kişidir. Allâh-u Teâlâ Âli İmran Sûresi’nin 134. âyetinin anlamı şöyledir: “O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allâh için infâk ederler; öfkelerini yutar ve insanları affederler. Allâh da (bu şekilde davranan) ihsan sahiplerini sever.”
Ebû Hureyra anlatıyor: “Rasûlullâh meâlen buyurdular ki: “Kuvvetli kimse, öfkelendiği zaman insanları değil kendi nefsini yenen kimsedir.” [Buhârî, Edeb 76; Müslim, Birr 107, (2760); Muvatta, Hüsnü’lhalk 12, (2, 906).]
Ebu’d-Derdâ Peygamber Efendimize:
– “Cennet’e girmeme vesîle olacak bir şey öğretir misiniz?” deyince; Allâh Rasûlü meâlen şöyle buyurmuştur:
– “Öfkelenme!” (Buhârî, Edeb, 76; Tirmizî, Birr, 73)
Bir başka Hadîs-i Şerîfi’nde de Efendimiz meâlen şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! İnsanların kimisi vardır yavaş öfkelenir, öfkesinden çabuk döner. Kimisi vardır çabuk öfkelenir, çabuk sakinleşir; bu iki haslet birbirini dengeler, dolayısıyla övmek veya yermek söz konusu değildir. Dikkat edin! Kimisi vardır, çabuk öfkelenir, geç sakinleşir. Bunların en hayırlısı geç öfkelenip, çabuk sakinleşendir. Bunların en şerlisi de çabuk öfkelenip geç sakinleşendir.” (Tirmizî, Fiten, 26/2191; İbn-i Mâce, Fiten, 18; Hâkim, IV, 551/8543; Beyhakî, Şuab, VI, 309)
Hadîs-i Şerîfler’de öfke ateşinin, yine ateşten yaratılan şeytanla yakından ilgisi olduğu ifade edilmiş, öfke hâlinde tatbik edilmesi gereken yollar şöyle belirlenmiştir:
Allâh’a sığınmak: Rasûlullâh, huzurunda birbirine söven iki kişiden birinin yüzünde öfke hali belirince şöyle buyurdu: “Ben bir söz biliyorum, eğer şu adam bunu söylerse öfkesi geçer. Bu söz;
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
(Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racîm)
Kovulmuş şeytandan Allâh’a sığınırım, cümlesidir.” (Buhârî, Edeb, 76; Ebû Dâvûd, Edeb, 3)»
Abdest almak: Peygamber Efendimiz, “Öfke şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş, ancak su ile söndürülür. Biriniz kızdığı zaman abdest alsın.” buyurmak suretiyle öfke ateşinin de abdestle söndürüleceğini belirtmiştir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 3)
Bulunduğu konumu değiştirmek: Öfke hâlinde yapılması gereken bir başka şey de kişinin bulunduğu konumdan daha pasif bir duruma geçmesidir. Bu husus, Efendimiz tarafından meâlen şöyle beyan edilmiştir: “Dikkat ediniz! Öfke insanoğlunun kalbindeki bir ateş parçasıdır. Gözlerin kızardığını, boyun damarlarının şiştiğini görmez misiniz? Her kim bunun eserini duyarsa, yere uzansın.” (Tirmizî, Fiten, 26)
Susmayı tercih etmek: Rasûl-ü Ekrem meâlen; “Biriniz öfkelen diğinde sussun” buyurmuştur. (İbn-i Hanbel, I, 239)
Öfkeyi yenmekle alâkalı Kur’ân ahlâkı ile ahlâklanmanın en güzel örneklerinden bir olayı sizinle paylaşmak isterim. Rivâyete göre bir gün Zeynel Âbidîn’in misafirleri vardı. Kölesi sofrayı getirirken, sofra kölenin elinden kaydı merdivenin altında oynayan küçük çocuğun üzerine düştü. Zeynel Âbidîn’in küçük oğlu vefât etti. Köle bu durum karşısında çok korkup titremeye başladı. Zeynel Âbidîn, kölenin yüzüne baktı. Bunun üzerine köle:
– “Efendim! Kur’ân’da: الْكَاظِمِینَ الْغَیْظ buyruluyor, öfkelerini yenenler takdîr ediliyor!” dedi.
Zeynel Âbidîn;
– “Öfkemi yendim!” dedi. Bu sefer köle:
– “Kur’ân’da aynı yerde وَالْعَافِینَ عَنِ النَّاسِ buyrularak, insanların kusurlarını bağışlayanlar da takdîr ediliyor!” dedi.
Zeynel Âbidîn:
– “Haydi bağışladım seni!” dedi. Bu defa da köle:
– “Âyetin sonunda وَاللهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِینَ: Allâh ihsanda bulunan, iyilik eden kimseleri sever! buyruluyor!” dedi.
Bunun üzerine Zeynel Âbidîn Hazretleri:
– “Haydi git, hürsün artık; seni Allâh için âzâd ettim!” dedi.
Bundan sonra da çocuğunun techiz ve tekfin işlerini kendi elleri ile yaparak cenazeyi kaldırdı.
Son olarak burada şunu da ifâde etmek gerekir ki öfke, nefsânî ve şeytânî yönden olunca kötülenmiştir. Fakat o, sırf Allâh içinse, o zaman bu bir fazîlettir. Allâh’ın rızâsını kazanmak için öfkeyi yenmek mühim olduğu kadar, gerektiğinde Allâh için öfkelenmek de son derece mühimdir. Peygamber Efendimiz’in öfkesi, hayatı boyunca övülen öfke şeklinde gerçekleşmiştir. Çünkü kendi nefsi için değil yalnızca Allâh için kızıp öfkelenmiştir. Nitekim Allâh Rasûlü kendi nefsi için, intikam almamıştır. Ancak Allâh’ın yasaklarının çiğnenmesi durumunda Allâh hakkı için öç almıştır. (Buhârî)
Pınar CAN / İlahiyatçı Eğitimci