Kıymetli Öğretmenim, Değerli Hocam,
Bir meslekten öte duygularla ve içtenlikle yaşanacak bir “hayatı”, yani öğretmenliği aşılayan Muhterem Şeref Öğretmenim. Sizin aşılayıp sevdirdiğiniz, zaman ve mekân mefhumuna takılı kalmadan bir aşk misali “yürekte” büyüyen bir evladınız olarak yazıyorum bu satırları. Saat gecenin yarısını çoktan geçti. Aklıma sizinle geçen, bizi büyüttüğünüz yıllar geldi.Kalem kâğıda aktardığım duygu ve düşüncelerimle içinde bulunduğum zamanı yine sizle geçiriyorum. Telefonunuz var ama yine de size mektup yazmak geldi içimden. Her ne kadar unutulmaya yüz tutmuş olsa bile sizin gibi eskimeyecek olan bu değerle karşınızdayım.
Siz, ne zorluklardan yıldınız ne de çaresizliklere kapı açtınız. İsminiz gibi şerefli var olma mücadelesinibiz körpe dimağlara tanıttınız. Bizlere yaşanacak çok güzel şeyler, kat edilecek kilometrelerce yollar, dokunulacak binlerce hayatın olduğunu nakşettiniz. Çok şükür ben desonu gelmeyen bir yolculuk olanöğretmenliğe sizden öğrendiğim sevdayla çıktım.
Öğretmenliğin minik bir kalp iken, seni duyan birinin anneliğine ya da babalığına bağlanılarak başlayan bir yolculuk olduğunu özümsedik. Sizin sözlerinizle, davranışlarınızla, sahiplenmenizle büyüdük. Ortaokul Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi öğretmenim şair ve yazar Şeref AKBABA gibi üzerine peynir sürüp ikiye böldüğü ekmeğini bizle paylaşmanızın asilliğini, rol modelliğiniziunutmadık. Adeta yolunuzun tutkunu olup çıktık. Duygularınızın derinliklerinden gelerek okuduğunuz onlarca sayfalık şiirleri ezberleyerek duygularımızı perçinledik. Bizim nereli ve kimin nesi olduğumuza bakmadan, ince bir işçiliği icra eden zanaatkârın bir eseri olarak ortaya çıkıvermiş bulduk kendimizi. Bilgeliğiniz, anlatımınız, insanlığınız ve adamlığınızla karşımızda bir rehberle hemdem olduk ve gönül bağıyla kopmamayı içselleştirdik. Bize bu güzellikleri yaşatan, öğreten, eğitenbirerŞeref AKBABAolmanın minnettarlığıyla vaktinizi alıyorum. Öğrettikleriniz sadece kitaplarda sınırlı kalmadı. Bizlerin ufku açık, rotası sağlam kimselerden olmamızı sağladınız. En amansız, en çaresiz zamanlarda bile tek bir cümlenizle yolumuzu bulurduk. Öğretmenin, “yalnız kaldığın” hissine kapıldığın bir anda yüreklere dokunan, “ben varsam herkes vardır” duygusunu bize kazandıran yılmaz bir gönül eri olduğunu işlediniz. Bize “keşke” kelimesini unutturan kahramanımız oldunuz.
Yaşam serüvenimizde zorluklar çıktı karşımıza. Hepsi ayrı bir pes ettirme ya da yıldırma peşindeydiler. En olmadık zamanlarda sizden aldığımız mirasla var olma mücadelemizi sürdürdük. Her ne kadar mesleğimize kanunlar, yönetmelikler çerçevesinde başlasak bile, seçtiğimiz bu onurlu yürüyüşümüzü kalbimizdeki tertemiz aşkla devam ettirmekteyiz. Seçtiğimiz bu yoldan da vazgeçme niyetimiz asla olmadı. Anlayışsız, kibirli, baskıcı, menfaatçi kimselerin yapıp etmeleri bizleri hiçbir zaman hakkaniyetten geri adım attıramadı. Çünkü biz de sizin gibi “iltifat beklemeden marifete tabi olan” nefer, alacağı bin tane taltifi bir tek “doğruya” değişmeyen menfaatler üstü bir yürek olduk.
Sizin gibi tebessümle ve aşkla, öğretmek için her daim yeni metotlar geliştiren, yarınların inşası için evine iş götürmekten bıkmayan, şikâyet etmeyen ve dallar meyveye durduğunda da mutluluğununtarifini yapamayan bir emekçi olarak yolumuza devam ediyoruz. Dinlenme, boş verme, erteleme gibi sözcükleri lügatlerimizdençıkardık. Memleket ve insan sevdasıyla en olunmadık yerlerde can suyu olmayı seçtik. Kimi zaman temizlenilen bir nehir olurken kimi zaman da reçetesiyle şifa olunmayı seçtik. En ücra köşelerde olmaktan bile büyük bir keyif aldık. Biliyoruz ki geldiğimiz köyler, gittiğimiz yolların sonundaki insanların hepsi bizimdir.
Sizin gibi yediveren gül olmayı kazıdık benliğimize. Her mevsimde açan ve etrafına güzel duygular yaşatan mis kokulular olmanın huzurunu yaşamayı hiçbir menfaate değişmedik. Küçük bir dokunuşun domino taşı etkisine dönüşeceği umuduyla hayatı hep dokuma tezgâhı olarak kabul ettik. Her motifinde ayrı bir huzur olmayı yeğledik. Şeref AKBABA gibi tarih sahnesinde paha biçilemez eserlerin mimarları olmaya aday olduk. Elinden tuttuğumuz kimseyi bırakmadık ve bırakmak için de el tutmadık. Tıpkı sizin gibi yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Bayrak yarışı olan bu sevdayı en âli şekilde kendinden sonrakilere teslim etme muhabbetiyle yaşıyoruz. “Bir varmış bir yokmuş” diye başlayan masallar değil de her yerde yankılanan, dillerde ve gönüllerde yer bulan destansı yaşamlarda olmayı tercih ettik.
İyi ki size rastlamışım, iyi ki babam gibi sevdiğim bir öğretmenim oldunuz ve iyi ki bizlere kol kanat gerdiniz. Aşk dolu bu mesleği seçmenin gururunu 23 yıldır taşıyorum. İyi ki öğretmenim. Bin defa da seçme hakkı verseler bin birinci defa yine öğretmenliği seçerim.Öncelikle bizleri yaratan ve sizin gibi bir değerle bizi hemhâl eden Rabbimize şükrederken, teşekkür etmenin kifayetsiz kalacağı duygularla ellerinizden öpüyor, dualarınızda olma istirhamında bulunarak satırlarıma son veriyorum.
Hürmet ve muhabbetle…
Öğrenciniz Eğitimci Sosyolog Yazar Gökmen CAN