Elimizle yitirdiğimiz değerleri için üzülmüşüzdür. Ama üzüntüler yaşanmadan önce üzülecek durumları oluşturmamak da bizlerin elinde. Bilerek ve farkında olarak yaşamak kaliteli bir yaşamın temel koşullarındandır. Ancak bu koşullarla kaliteli bir yaşam sağlanabilir.
İnsanoğlu her türden olayla karşılaşarak hayatını idame ettirir. Kimiz zaman sevince boğulan ve kimi zaman da hüznü iliklerine kadar yaşayan bir varlığız. Her iki durum ve diğer rutin yaşamsal durumları yönlendirmelerde de takınacağımız tavırlar çok önem arz etmektedir. Ölçülü olmak aslında hayatın göz ardı edilemez gerçeğidir. Şimdi tüm dünya olarak gark olduğumuz kötü durumları, özellikle kendimizi koruyacak tedbirleri en hassas noktaları düşünerek ganimete çevirebiliriz.
Ülke olarak izolasyon bölgeleri ve karantina bölgelerinde yaşamaktayız. Zorunlu olarak bizim gibi evden çıkan görevlilerimiz ve vatandaşlarımız var. Evde, kendimizi ve ailemizi ve dolayısıyla da ülkemizi korumakla mükellef olduğumuz şey, sadece virüsten kurtulmak olmamalıdır. Sürekli yazılan çizilen konuları bir de biz değerlendirelim dedik.
Hani, bazen gözümüzden sakındığımız ve himayesinden kaçınmadığımız, gözbebeklerimiz olan evlatlarımıza bu günlerde daha bir ihtimam göstermeliyiz. Bundan maksat sadece güzel sofralar hazırlamak, birlikte film izlemek, internette sınırsızca dolaşmak ve evin her köşesinde birimizden kopuk yaşamak değildir. Asıl sakınmamız gereken ve korumamız gereken yönler, bu saydığımız noktalardır. İçine düştüğümüz durumları daha bilinçli ve daha etkin hale çevirebiliriz. Sosyal medya mecralarında ya da hayatımızı ifşa ettiğimiz program durumlarına baktığımızda facia gibi profillere rastlamaktayız. Yemek yapmaktan şikâyet edenden, evi temizleyememekten, duvarlı yıkayamamaktan, eşiyle kavgalardan, çocuğunu zaptedemeyip eline telefon ya da bilgisayar vererek renkli dünyalara hapsettiğini söyleyenden, bir an önce bitse de bu durum evdekilerden kurtulsam diye feryadı figan edenlere rastlamak sıradanlaştı. Eğitimci olarak çok üzülüyorum. Tek tek değerlendirmek istiyorum müsaadenizle.
Anne kendini hizmetçi gibi hissettiğini ve çok yorulduğunu söylüyor. Hâlbuki şikâyet edeceğine, evdeki fertlere sevdirerek ev işlerinin ne kadar önemli ve zor olduğunu, hayatın her yönünü paylaşınca ne kadar basit bir yaşama kavuşacağını anlatabilir. Erkek ya da kız çocuğu olması fark etmeden çocuğuyla mutfağa girebilir. Sofra hazır olana kadar yapılan şeyleri görev taksimatı yaparak ve eğlenceli hale getirerek çocuklarını bu sürece dâhil edebilir. Tatlı söz, güzel yaklaşım, özendirici fiiller, emin olun çocuğunuzda oluşan reddetme ya da tembellik kabuğunu kıracaktır. Basit işlerden başlayın. Sebze yıkattırın. Hamur yaparken dikkat edilmesi gereken şeyleri yaptırın. Mesela ben bekâr hayatını çokça yaşayan ve lokantada aşçı yamaklığı yapan biriydim. Oralarda yemek yapmasını öğrendim. Ama benim asıl öğretmenim, anneme ev işlerinde yardım etmemdi. İçli köfteyi yapmasından, pilavın demini almaya bırakmasına kadar annemden çok şeyler öğrendim. Dersiniz sizin zamanınızda sosyal hayatın bu kadar farklı yönleri yoktu. Evet, doğru ama annemin vermeye çalıştığı evi sahiplenme yönü vardı. Elhamdulillâh eşim de bu hususu oğullarıma yapıyor, ve ben bununla gurur duyuyorum.
Bazıları aman bana iş çıkmasın diye çocuklarının evin bir köşesine çekilip radyasyonu bol, zombileşmiş bakışlarla içine düştükleri ekranların bataklıklarında çırpınmalarına razı oluyorlar. Sanallıktan öteye gidemeyen bir kişilik yapısı oluştuğunda da aman efendim bu niye böyle oldu diye de dert yanmalar yankılanıyor. Hata sende. Çocuğun sana dert ya da sorun çıkarsa çıkarsa ne kadar çıkartacak ki? En azından yanında sen varsın ve neyi, niçin, nasıl, ne kadar ve neden yapması gerektiğini söyleyerek, öğreticilik ve hamilik görevini bir ebeveyn bilinciyle yapabilirsin. Bu durumda çocuğun senden ne kadar uzaklaşacak ki? Elinle ittiğin çocuğun, geri dönüşü olmayan bir mecraya düşerse, tedbir alman bazen işe yaramayacaktır. Bunu da bilmeliyiz. Hangi video kanalında, hangi paylaşım portalına üye olarak nefsanî düşüncelerin esaretine düşecek. Televizyona hapsederek, kültürümüze, maneviyatımıza, değerlerimize taban tabana zıt olan sözde eğlenceli program ya da gençlik dizilerine birer gönüllü figüran olmalarına rıza gösterirsen sonra da gazetelerin üçüncü sayfalarına haber olmaktan öte bir şeye imza atmamış olacaksın. Hele ki şu dönemler çok önemli. Evde kaliteli zaman geçirmek yerine, kültürel emperyalizmin tüm can alıcı silahları kullanılarak yapılan saldırıların önüne hedef tahtası olarak yerleştirdiğimiz çocuklarımız, gün gelir bizleri tek kalmışlığımızla birlikte, içimizdeki pişmanlıkla, dövünmemizle ve gözyaşlarımızla bizi kendimizle baş başa bırakırlar.
Her programı izletmemeliyiz. Derslerde öğrencilerime konuyla ilgili bir şey anlattığımda ya da okulda bir sorunun neden ve nasıl sorun haline geldiğini ve bu yapılan kötü fiillerin neden yapılmaması gerektiğini, yapmamız ya da yapmamamız neticesindeki oluşacak durumları nedenleri, niçinleri, nasılları ile birlikte anlatırım. Sonuçta onlar da benim birer evladım ve bana tıpkı kendi çocuklarım gibi emanettirler. Ebeveyn olarak anlamsız şeyleri mazeret göstererek terk ettiğimiz her bir evladımız, aydınlığımızı kaplayacak karanlığın birer noktası olacaklardır. Lütfen buna dikkat edelim. Gerekirse yetkililere yayın politikaları hakkında gerekli başvuruları yapıp, kendi öz benliğimizde kalmanın ısrarcılığını dile getirelim.
Muhakkak okuma ve öğrenmeye zaman ayıralım. Aynı anda, aynı yerde, aynı amaçla ve ortak iradenin ortaya koyacağı düşüncelerin fırtınalarının yapıldığı oturumlar oluşturalım. Değerli hissedilen bireyler, değerli işlere aday olurlar ve hiç beklemediğiniz zamanlarda bakarsınız sonuçlara değerli birer çare olurlar. Unutulmamalıdır ki çaresiz olduğumuz durumlarda çareyi kendimizde aramalıyız. Örneğin kendi toplumumuzun hassas bir durumundaki sorun için, başka kültürlerin öğeleri eleman olarak alınıp da çare üretilemez ki. Şartlar ve dünya denilen şey ne kadar değişirse değişsin ancak biz sorunlarımızı “BİZ” dairesinde çözersek ancak çözüme ulaşabiliriz. Beni ben yapan değerlerim çağlar üstüdür, unutmayalım. Aklımıza hangi sorunumuz gelirse gelsin, iddia ediyorum, “kendimiz” olarak o sorunun üstesinden gelebiliriz. Yeter ki duyarlı olalım ve yeter ki bakacak pencereyi doğru aralayabilelim. Yeter ki olumsuzlukları ganimete dönüştürebilelim.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog