Hayatımız mevsimler gibidir. Ömrümüzün her döneminde kimi zaman yaz sıcağını, kimi zaman ilkbaharın huzurunu kimi zaman sonbaharın hüznünü kimi zaman da kışın ayazını yaşayabiliyoruz. Hep bir var oluş mücadelesi hep bir tutunma gayreti ve hep bir dimdik durmanın onurlu mücadelesini veriyoruz. Hayatımızı “öylesine yaşamama” çabasında oluyoruz. Böylece hem kendimize hem de bizden gayri kimselere umut aşılamanın gayretinde oluyoruz. Bunu yapmaya çalışan her bireyin enerjileri, yöntemleri ve uygulayıcılığı farklı oluyor. Farklı olsalar bile “öylesine yaşamayan” insanların bazı temel özellikleri var ki bunlar da o insanları “öylesine yaşamayanlar” diye tarihe işliyorlar. İşte “öylesine yaşamayanların” özellikleri:
Hayatlarının merkezlerinde “iyilik” amacı vardır. Küçük yaşlardan itibaren, yetiştirilmelerine bağlı olarak geliştirdikleri bu “iyilik yapma merkezli yaşam” örnek alınarak toplumda gün gelip “iyilik hareketlerine” dönüşebiliyor. “İyilik merkezli” insanlar; devlet adamlığı, sivil toplum faaliyetlerinde öncülük, idealist bir öğretmenlik, ahlâklı ve erdemli bir öğrencilik, hakkaniyetli idarecilik, küle muhtaç etmeyen komşuluk, bir ömür değil bin ömrü birlikte geçirme duygularını taşıttıracak eş olmak, sorgulamaya ihtiyaç duyurmayan arkadaşlık, gözü arkada bırakmayacak mesai paydaşlığı; sözünde, gülüşünde, oturuşunda ve kalkışında iç rahatlatan bir rol model olmak gibi özelliği taşırlar. Bu insanlar öyle güzel işlere imza atarlar ki, “ya bu iyi insanlar demek ki yerin dibine girmemişler, hâlâ varlar” cümlelerini kurdururlar. Peki, zor mu böyle olmak? Niye zor olacak ki… Yeter ki niyetini, yaşam gayeni ve varlık sebebini iyi idrâk etmeli insan. Bu kadar bozuk bir dünyada bunu başarmak zordur ama imkânsız değildir. Zaten “iyilik merkezli insanlar” için “zor yoktur, imkânsız biraz zaman alır.”
“Öylesine yaşamayanların” bir özelliği de “başkalarını suçlayarak zaman harcamak ve çözümsüzlüğe doğru kürek çekmek yerine sorumluluklarını yerine getirip ve analitik davranmalarıdır.” İnsan fıtrat olarak eksik bir mahlûktur. Tıpkı diğer mahlûklar gibi. Eksikliğini bilerek yaşayanlar öncelikle kendilerindeki eksiklikleri giderirler. Sonra da gereken iş/işler/sorumluluklar çerçevesinde çözüm üretirler. Çözüm sadece kendisiyle olacaksa bundan imtina etmezler. Yok, kendi dışında da çözüme etki edecek şeyler de varsa onları da harekete geçirirler. Nihayetinde çözümleme için gereken şeyleri yapmak hem mikro açıdan hem de makro açıdan tüm insanlığa fayda sağlayacak adımlardır.
“Öylesine yaşamayan insanlar” hayatlarını “başkalarını hangi ölçüyle ölçerlerse kendilerinin de o ölçütlerle ölçüleceklerini bilerek” yaşarlar. Temel sosyal ilişki kurallarına dikkat ederler. Bu noktada asla öteleme ya da boş vermişlik içine girmezler. Ters psikoloji kuralının ismini bilmeseler bile, bunu uygularlar. Yani hayatlarının merkezlerine “kötü, iyi olmayan, yıkıcı, bozucu” şeyleri koymak yerine hep “doğruya ulaştıracak, mutlu edecek, başarılı kılacak, huzur ve sükûnet sağlayacak, müjdeleyecek ve güzel sonuçlar” ortaya çıkartacak düşünce ve eylemleri koyarlar. Çünkü en çok neyi düşünürseniz ister istemez zihniniz onunla ya da o tür şeylerle meşgul olur. Bunu yaparak da hem kendi motivasyonunu canlı tutar hem de çevresine yararlı olur.
“Öylesine yaşamayanlar” hayatları boyunca çoğunlukta “enerjilerini bölünmek ve parçalamak/parçalanmak rotasında tüketmezler.” Kendilerine bahşedilen başta bedenlerini olmak üzre; sağlıklarını, maddi güçlerini, statülerini, saygınlıklarını, emeklerini ve bilgilerini hep yol gösterici olarak kullanır, bencillikten uzak durur, önyargıları bertaraf eder, güzel zanlarla ve imar edici olarak yaşarlar. Aksi şeyleri yapmanın kazandıran yanlarının olmadıklarını bilirler. “Farkında olarak” yaşarlar ve “farkındalık oluştururlar.”
Değerli dostlar, konumuz aslında çok derin. Konumuz aslında bir bilgi şöleni ya da çalıştay konusudur.Yazdıklarımızı belki de ciltler dolusu genişletebiliriz. Ama inanın okunması dilde basit olan bazı kaideleri bilerek hayat yolculuğunu sürdürmek ve bu minval üzre nihayetlendirmek geleceğe müthiş bir miras bırakmak demektir. Bunu sadece söylemiyor inanıyorum. İnanmakla da kalmayıp yapalım, uygulayalım ve kendimize böyle bir yaşamı, yani “öylesine yaşamamayı” düstur edinelim. Unutmayalım ki “zor yoktur, imkânsız gibi görünenleri yapmak zaman alır.”
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog Yazar