Tam konuyu ve gündemi değiştirelim ve daha farklı ve önem arz eden başka bir konuya değinelim diyoruz ama ülkemin insan kılıklı mahlukatları maalesef müsaade etmiyorlar. Zaten afetlerle uğraşıyorken bir de vicdansızlıklarla ve akılsızlıklarla uğraşmak insana adeta akıl sağlığını koruma ve sinirlerine hâkim olmada büyük sabırlara yol aldırıyor. Hatta bu çok zor olsa da sabrediyor, sabrediyor ve sabrediyorsun.
Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi etkileyen ve özellikle de bazı illerimizi adeta yıkıp geçen deprem felaketinin yaralarını sarmaya uğraşırken, 14 Mart 2023 tarihinde başlayan ve bazı illerimizde altmış günde yağacak olan yağmurun bir saatte yağmasıyla, adeta şairin, şiirinin bir yerinde dile getirdiği “can pazarı” ifadesinin canlandırması misali manzaralar sahnelenmekteydi. Akıl almaz şeylerin yaşanması, aslında doğal afetlerin oluşu ve ölçüsünün/miktarının esamesini sildi de geçti. Biz nasıl insanlar olduk çıktık böyle yaa! Vallahi anlayamıyorum. Hani illaki izahatlar yapılabilir ve yapılıyor ama insan olarak, Müslüman olarak memleketimin insanları denilen insanların yaptıkları hakikaten artık çok büyük ruh sıkıntısı oluyor bizlere. Bakın;
*Bir insancığın deprem anında aklına gelen ilk video çekmek oluyorsa ve hem video çekip hem de ev ahalisine komutlar veriyorsa,
*Bir insancığın dili ve gönlü toplumu kandırmak için yalan üretme merkezi gibiyse,
*Bir insancığın en büyük zevklerinden biri en mahrem şeylerini bile bilmem kaç piksel kamerayla çekip canlı yayında beğenilerde boğulmaksa,
*Bir insancığın en doyum sağladığı anı yediği her şeyin paylaşımını yapmaksa,
*Bir insancık en büyük reklam malzemesi olarak bir verip bin görülmeyi seçiyorsa,
*Bir insancık sadece klavye başında oturup “tuş Donkişot’luğu” yapıyorsa,
*Bir insancık ucuz muhabbetlerle siyasi devşirmeler yapıyorsa,
*Bir insancık ana babasına ihsanda bulunmayı bile son dakika haberleri gibi normal yayını kesip vermeyi tercih ediyorsa,
*Bir insancık da tutar Şanlıurfa’daki sel felaketinde sürüklenen Reşat Amcanın sel sularında sürüklenirken ona el uzatıp kurtarmak yerine videoya alır. Benim neyim eksik ben de video çekebilirim ve ödül bilem alabilirim der.
Bu ve benzer sözleri niye der niye düşünür niye ister niye bunları yaparak kendini rahatlatmak ister bilir misiniz? Çünkü bilinçaltına öyle kazımalar yapıldı ve yapılıyor ki, bir anlatmaya başlarsak ne vaktimiz yeter ne de kelimelerimiz. Pulitzer Ödülü altında zavallı Afrikalı bir çocuğun, kurumuş topraklar üzerinde başı eğik, sanki ölümü beklerken arkada bir öğün yemek bulmuş mutluluğu yaşayan kartalı aynı karede çeken adamın göklere çıkartılmasını kazıdılar. Irak’ın işgalinden sonra, dünyanın en acımasız ve vahşi hayvanlarından daha vahşi davranışlar sergileyen alçakların o Müslüman tutuklulara ya da esirlere yaptıkları işkencelere aferinlerin gönderilmesi işlendi hafızalara. “Bilmem ne bır” adı verilenlerin ellerindeki yirmi lira karşılığında öpücük almasıyla ya da iğrenç sorular sorularak insanlara sanki tuzlu su içirip kusuntu oluşturacak karelere izlenme rekorları kırdırılıyorsa, gel de bunu izleyen gözü ve zihni temiz tut! Daha size Aylan bebekleri, bile isteye öldürülen ve cesetleri şişirilen mültecilerin, Kızılderililerin, sırf ten rengi siyah diye boyunlarına tasma takılıp da bir yere bağlananların ve insan yerine koyulmayanların, kadın hakları denilerek kadınları resmen meta olarak kullanma enstantanelerini deklanşörlerinden yakalamaları söylemiyorum bile.
Eee, sen düşünmesen, iradeni kullanmazsan, değerleri bile bile yitirirsen, hayatının merkezine hep değersizleri yerleştirirsen, eğitimi belli bir zümreye itinayla ve diğerlerine de oyalanmaları şeklinde sürdürürsen olacağı bu. İnanç yoksunu bir yaşamın insanlığı yakalayamayacağı gerçeğini anlamadığımız sürece sellerde kurtulmak isteyen ve el uzatan Reşat amcalar varken biz fotoğraf çekim tuşu sesi duyarız. Deprem anında dakikalarca video çekimlerinden tutun da yol ortasında darp edilen insanların imdadına yetişmeyip sadece maç anlatan spiker gibi insancık hallerini görmek istemiyorsak ilim, irade, ahlak, değer, bilim ve insanlık gibi zenginlik kaynaklarını kullanmamız gerekmektedir. Doğru sözlü olup yalandan uzaklaşmadıkça, yardım ediyor gibi görünmekten kaçınmadıkça, yeme içmemizden mahremiyetimizin sınırlarını gizli tutmadıkça, paranın ve makamın uşağı/esiri olmaktan kaçınmadıkça daha çok Reşat amcalar görürüz ve uykularımız kaçar. Daha ekranlarda yirmi dört saat zehir akıtan kanallardaki atıkları ve hayat kirliliklerinin türlerini söylemiyoruz bile. Tövbe estağfirullâh.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog