Kendini “Emmi!” Zanneden Tüm “Cühelalara” İthafen
Filmler bizi güldürmek ve ağlatmak için değildir aslında. Doğru veya yanlış olsa da hep bir mesaj verme gerçeği taşırlar. Özellikle de belli dönemlerde çekilen ve vizyona giren filimler ülkemizin kültürünü daha bir gerçek yansıtıyordu sanki. Hoş, şimdi de yansıtanlar olsa bile geçmiş senaryolar daha bir “uyandırma merkezli” filmlerdi.
Zülfo ile Zülfiye vardı hani! Zülfo’nun bir de yav*ak mı yav*ak emmisi vardı. Zavallı Zülfo’nun çalışması, para kazanması, evlenmesi, gerdeğe girmesinden yemek yemesine varıncaya kadar ve hatta Zülfiye’ye attığı iftiralarla Zülfo’nun yuvasını yıkıp da mala mülke tek başına konma pu*tluğu içindeydi. Her ne yaparsa da Zülfo, emmisine “sen daha iyi bilirsin emmi!” der dururdu. Ee, tabi artık bıçak kemiğe dayanana kadar devam eder. Zülfo, her seferinde emmisine manidar bir şekilde bakarak “sen daha iyi bilirsin emmi!” diyerek saf ve saygılı Anadolu insanı davranışını sürdürürken artık konu “namus ve saf sevdaya çalınan karalar” olunca artık Zülfo ne emmi ne memmi takar ve bayrakları açıp savaş narasını atar. Emmi “ay ben şok” moduna girer. Sonrasında da zaten hatırladığınız gibi işte. Yani demem o ki; biz bu zamanımızda nolacaz yaa!
Artık kendi adıma konuşayım. Dileyen bana katılabilir. Dileyen de başka katarlarla devam eder. Zülfo ve Zülfiye olma zamanı geçti. Kimse kimseyi ne Zülfo görsün ne de kendisini emmisi sansın. Yaptığınız, yapmayı düşündüğünüz, yapmayı planladığınız her ne var ise “emmi hainliğinde” olmayı terk edin. Mümkün ise de düşünmeyin bile. Çünkü herkesin gözü var, kulağı var ve görme sahamız öyle bir genişledi ki! Saklı gizli fı*ıldaklıklarla oyun oynayacağınızı ve “nasılsa ben Zülfo’nun emmisiyim” sala*lığıyla yaklaşmaya kalkmayın kimseye.
Teknoloji ve interaktivitenin hat safhalarda yaşandığı dönemlerdeyiz. Değişen dünyada -ki dünyanın kendisi değişmiyor- “hiçbir şey gizli kalmıyor” ve bir şeylerin saklanma ihtimali ve süresi de çok azlara indi. Gerek ikili ilişkilerde gerek aile içi iletişimde gerek siyasal ve ekonomik kurum ve kuruluşlarda, aslında toplumun her katmanında ve her bir yanında anlama hızı yüksek, saklanma oranı çok düşük bir zamanı yaşıyoruz.
-Tek otorite olduğunu mu sanıyorsun?
-Çaktırmadan istediğin kişiyi/kişileri ekarte edeceğini mi sanıyorsun?
-Boş beleş alavere dalaverelerle insanları uyutacağını mı sanıyorsun?
-Kendini, sonu “men/man” ile biten süper (sahte) kahraman mı sanıyorsun?
-Herkesin yüzüne gülüp de arkadan ya da istediğin yerden parmak atacağını mı sanıyorsun?
-Tezgâhın tek ve en bilgin ustası mısın kendince?
-Sözde “birlik” mavraları sallayıp da milleti boşa dolayacağını mı düşünüyorsun?
Vallahi ne diyeyim! İsmin ve sıfatın ne olursa olsun EMMİ! Ne sen emmisin artık ne de ben Zülfo! Yaşam alanımı çepeçevre zehirlemeye kalkan kim varsa emmi olmayı kendine rol biçmiş, bilsin ki sene 2025’e çeyrek kaldı. Güneşi inkâr edemeyeceğin gibi yaptığın/yapacağın tüm pu*tluklar gözümün içine girecek. Aslında bunun için tüm emmilere de teşekkür ediyorum buradan. Haydaa! Niyekine? Diye soranlar olabilir. Ee, etrafımızda fı*ıldaktan kaleler inşa etmeye kalkan emmiler olmasa biz Zülfolar nasıl ayıkacağız? Annüüün müüü babbbaaa!
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog