Geçmiş günleri hatırlıyorum da babamın iki torununu kucağına alıp bir itirafta bulunacağım oğlum; “kendi çocuklarımı kucağıma alıp doya doya hiç bu şekilde sevemedim ve oynayamadım” demişti.
Bende,“babacığım ama şimdi torunların kucağında ve çok seviyorsun ve oynuyorsun, bu nasıl oluyor ve ne değişti ki?” diye sorunca,
“ Bizim zamanımızda büyüklerin yanında çocuklarının sevilmesi çok doğru karşılanmıyordu, bizler çocuklarımızı gizli gizli severdik, şimdi ise zaman çok farklı, tabi ki torunlarımı alıp seveceğim hatta boynuma alıp sokaklarda gezeceğim” sözleri hala hafızamdadır.
Bizler daha şanslıyız, babalarımız zorluklar arasında büyümüşler, babalarımızın babaları da kurtuluş savaşlarında yokluklara rağmen dillere destan ne kahramanlıklar yapmışlar ve nice şehitler vermişler, benim babamda dâhil çok kişi babalarını görmeden büyümüşler ve aile sevgisini tam tadamamışlardı. Belki bilmedikleri bir sevgiyi gösteremiyorlardı, belki de iki işte çalıştıklarından dolayı yorgun argın eve gelip dinlenmek istiyorlardı. Ya da başkalarının çocukları yok, ya da anne babaları yok, onlar bizleri böyle mutlu görüp üzülmesinler diye çok geniş düşünüyorlar sevgilerini hissettirmiyorlardı.
Bilmiyorum.
Bildiğim bir şey var ki o da beni ve çocuklarını çok seviyordu.
Gün geçtikçe kültürümüz istemeden de olsa farklılaşıyor.
Ama değişmeyen şey babalarının çocuklarına olan sevgisi.
Ama her baba sevgisini farklı ifade eder.
Kimi sarılarak kokusunu içine çeker, kimisi sadece gözleri ile sever, kimisi ise tatlı sözleri ile, kimileri de uzaktan uzağa…
Babaların fedakârlıkları hiç bitmez, hep verirler, o koca adamların ne zorluklar çektiklerini hiçbir kimse bilemez. Hep içine atarlar, bir şeyler söylemek isteyemezler çünkü kendilerinin aciz olduğu hissedildiği an o kocaman ailenin çok daha etkileneceğini bilirler. Güçlü olmak zorundadırlar. Ağlamayı bile acizlik sayarlar ve gözlerindeki yaş damlaları gizlemeye çalışarak toz zerrelerindendir diye bahane uydururlar.
Bende senin beni üniversite okuturken iki işte çalıştığını ve ne zorluklar çektiğini ve bir gün olsun bizlere hayıflandığını hiç bilmem babam…
Bazen öğrencilik yıllarımda çokbilmiş gibi kırıcı olduğumu biliyorum, gençliğin verdiği cesaret ile haddimi de aştığımı hatırlıyorum. Sadece “oğlum babalar ile öyle konuşulmaz” diye kibarca uyarışını şimdi hatırlıyorum da gözlerimden akan damlalarımı durduramıyorum.
Aslında seni kaybettikten sonra ben büyüdüm.
Şimdi toprağının başında, sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki,
Bana yol göstermen gereken o kadar konu var ki,
O kadar anlatamadığım keşkelerim var ki,
Yapmak isteyip de yapamadıklarım,
Yaptıklarımdan pişmanlıklarım,
Uzun uzun sohbet etmek isterdim senin ile.
Çocuklarımdan, işlerimden, aklıma gelen her şeyi işte…
Demek ki bazı değerler yoklukta anlaşılıyormuş.
Eminim benim çocuklarda bir gün ben gidince aynı duyguları yaşayacaklar.
Bana sorsalar, babandan öğrendiğin tek cümle nedir?
Derim ki,
“karşılıksız sevgiyi senden öğrendim babam”…
Prof. Dr. Hamdi Temel