Her gün ve hatta her saat başka bir fikriyatın kelimelere ve cümlelere döküldüğü zamanlardayız. Öyle bir zaman ki klavye savaşları desek, klavye ile asimilasyon savaşları desek, aklı başı klavyelerin başrolünde ve kışkırtıcılığında meydana gelen en keskin savaşlar desek yanlış olmaz. Tüm unsurların ve noktaların dijitalleştiği dünyada, büyük küçük, yaşlı genç, kadın erkek, diplomalı diplomasız tüm herkesin hayatında ayrılmaz bir parçası haline gelen sosyal medya artık pimi çekilmiş bir bomba, hedefine kilitlenmiş ve tuşa basılarak hedefe doğru atış rampasından fırlatılmış bir füze gibi. Onların hızında ve en az onlar kadar tehlikeli bir durumda.
Ne yazık ki günümüzün önemli bir kısmını, düşüncelerimizi paylaştığımız, başkalarının fikirlerine maruz kaldığımız bu platformlarda geçiriyoruz. Aslında kimse başımıza namluyu dayayıp da “hadi gir lan”, “çabuk paylaş hadi”, “kes sesini de yorum yap ve beğen”, “anlasan da anlamasan da yorum yap hemen” dürtmeleri ve kışkırtmalarıyla “döndüm durdum” eksenli bir gün kurma kollu yürür bir zihniyet olduk çıktık. Çünkü sosyal medya, çoğu zaman yapıcı bir ortamdan çok infiale sebep olabilecek tartışmaların yaşandığı bir arena durumundadır. Ne yazık ki bu durum, sadece bireylerin kendilerini ifade etme şekillerini değil, toplumsal dinamikleri de olumsuz etkileyebiliyor. Toplumları adeta kaynar kazana dönüştürmüştür.
Oysa, sosyal medyanın gerçek potansiyelini ortaya çıkaracak davranışlar sergileyerek daha sakin, sağduyulu ve yapıcı bir ortam oluşturabilmemiz mümkün. Bilinçli bir şekilde, infiale mahal vermek yerine sükunete katkıda bulunmayı tercih etmek, yalnızca kişisel tatminimizi artırmakla kalmaz, toplumsal uyumun da temelini oluşturur.
Dijital Kışkırtmalar
Birçok kişi, sosyal medyada duygularını hızlı bir şekilde dile getirme eğilimindedir. Özellikle düşünme denilen olguyu olaya dönüştürmede akıl ve irade ikilisini ya hiç kullanmadan ya da kıt-kısır döndürerek aklı selim davranmayı rafa kaldıranların yer aldığı mecra olup çıkmıştır. Özellikle hassas konular söz konusu olduğunda, düşünmeden yapılan paylaşımlar tartışmaları körükleyebilir ve yanlış anlaşılmalara yol açabilir. Öfke, hayal kırıklığı veya kızgınlıkla atılan bir mesaj, kısa sürede viral olup büyük bir infiale sebep olabilir. Bu tür durumlar, sosyal medyanın anlık doğası nedeniyle hızla büyüyerek, gerçekte olduğundan çok daha ciddi bir hale dönüşebilir.
Bu gibi negatif etkileşimlerden kaçınmanın yolu, paylaşımlarımızı yaparken birkaç saniye/dakika/saat durup düşünmektir. Acaba bu paylaşım gerçekten yararlı mı? İnsanları bir araya mı getirecek, yoksa daha da kutuplaşmalarına mı neden olacak? Bu tür soruları kendimize sormak, farkındalık oluşturmanın ve daha yapıcı bir dil kullanmanın ilk adımıdır. Çünkü bazen geri dönüşlerin olamayacağı hamleler pişmanlıklara fırsat tanımazlar.
Sükûnet ve Diyalog Kültürü
Sosyal medya kullanıcısı olarak sakin bir üslup benimsemeliyiz. Tartışmaların yönünü pozitif yönde değiştirebilir rol üstlenmek aynı zamanda bizim olgunluk, kâmillik, aklıselim ve kişilik göstergemizdir. İnfial tetikleyiciliği niyetinde olan bir kullanıcıya bile sakin ve saygılı bir cevap verdiğimizde, diyalog kapılarını açabiliriz. Bu tür bir yaklaşım, insanların birbirlerini dinlemesine, farklı görüşleri anlamasına ve hatta uzlaşmasına zemin hazırlar. Aksi davranmak, terse ters, kışkırtıcılık oltasına takılmak, provokeyi yutmak onulması zor sıkıntıları kemikleştirir.
Aslında sosyal medya, kullanmasını bilirsek bireyler arası diyalog için büyük bir fırsat sunmaktadır. Ancak bu fırsatı kullanırken, dilimize ve üslubumuza dikkat etmemiz gerekir. Karşılıklı anlayış ve saygı çerçevesinde sürdürülen tartışmalar, toplumsal kutuplaşmayı azaltıp daha uyumlu bir toplumun oluşmasına katkı sağlar.
Sosyal Medya Sorumluluğu Herkesin Görevidir!
Hepimiz sosyal medyada yayılan içeriklerin bir parçasıyız. Gönüllü işçileri de diyebiliriz. Bu yüzden her birimize, içeriklerimizin etkisini düşünerek hareket etme sorumluluğu içinde olmalıyız. Olumsuz bir haber ya da tahrik edici bir paylaşım gördüğümüzde, buna tepki vermek yerine, konuyu daha yapıcı bir şekilde ele almayı tercih edebiliriz. Bir tartışmaya katkı sunarken hedefimiz, sorunu büyütmek değil, anlamak ve çözüm aramak olmalıdır. Hesaplara ve yorumlara daha kontrollü yaklaşmalıyız. Dolmuşa gelen bir tutum içinde coşmamalıyız. Son 15 yıllık ülke tarihimize ve dünya tarihindeki kitlesel olaylara ve kışkırtmalara bakacak olursak mevzu daha net anlaşılacaktır.
Nihayetinde dostlar, sosyal medya, insanların bilgi paylaşımında bulunduğu, düşüncelerini dile getirdiği bir alan olarak çok güçlü bir etki çekim alanı potansiyeline sahiptir. Bu etkiyi pozitif yönde kullanmak, sorumluluğunu bilen insanlar için daha kolaydır. İnternet dünyasında daha huzurlu ve anlayışlı bir ortam için infial meydana getirecek değil, sükunete katkıda bulunacak davranışları tercih etmeliyiz. Unutmayalım ki, toplumsal huzur, bireysel davranışlarımızla şekillenir. “Bir kişiyim” deyip de geçmemeli, bir kişiyi küçük görmemeliyiz. Bir varsa imkân da vardır bunu unutmayalım, gözden kaçırmayalım.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog