Yaklaşık bir haftadır rastlantı sonucu görüp de takılı kaldığım iki televizyon programından bahsedeceğim. Aslında konu televizyon programının kendisinden ziyade her ikisinde de birbirine benzer iki konu. Aktörler ve taraflar değişse bile konu aynı. Maalesef ki ilgili ve yetkili kimselerin o kadar dil döktüğü ve dikkat çekmeye çalıştığı, aynı zamanda da izleyen vicdan, merhamet, izan ve aklı selim sahibi kimseleri adeta çileden çıkartacak bir konuda fütursuzca hareket eden kimselerin toplumsal ve insani değer yargılarını yıpratıcı şeyleri yapmaları çok düşündürücü.
Sosyal medya adeta günümüz arenası. Ne ararsanız bulabileceğiniz bir saha. Yetkin bir kişilikle kullanıldığı gibi yaralayıcı, yok edici, değerleri çürütücü, dimağları kirletici bir mecra halinde gözler önündeki varlığını da sürdürmektedir. Beğeni çılgınlığından gittiği tuvaleti ve tuvaletteki ne yaptığı saçmalığından tutun da fenomen olma zihin bozukluğundan değerleri ayaklar altına alan yüz binlerce tiksindirici hadiseler bataklığı artık çok büyük bir kokuşmuşluk yayıyor. Ninesinin başında yumurta kıran zavallılardanmüstehcen sorulara cevap aramayı kendine iş edinenlere, sapkın cinsel tercihleri hoş gösteren kısa gösterimlerden hayvanlara yapılan eziyetlere ve başta kendi hayatı olmak üzere çevresindeki insanların hayatlarını tehlikeye atan hatta ölümle neticelenen olaylarınsözde insancıkları bu milletin başına adeta büyük bir dert olup çıktılar.
Karımı ya da kocamı arıyorum, eşim üç çocuğunu ve beni terk etti ne olur evine geri dönsün, kaynanam yüzünden yuvam yıkıldı türünden serzenişlerin yapıldığı programların sonuçlarına bakınca ne kadar lağım kokan zihniyetler ortaya çıkıyor. Karısına dön diyen adamın resmi nikahlı eşi sosyal medyadan tanıştığı ve bir buçuk yıldır gayri meşru ilişki yaşadığı insana “kocam” diyor ve kocam dediği kimsenin de resmi nikahlı eşi ve bilmem kaç tane çocuğu olduğu halde sosyal medyadan tanıştığı kimseye gerçek kocasının yanında, kocasını terk eden kadına “karım” diyebilmesi adeta izleyenleri cinnete sürükleyecek ifadeler olarak duyuluyor. Ya bir kere hem anayasal çerçevede ve hem de dini hükümler açısından bakılacak olursa aynı anda bir kadının iki erkekle dini nikah kıyması ve resmi nikah kıyması mümkün değil. Siz neyin kafasını yaşıyorsunuz. Resmi nikahlı “koca” da hâlâ “karım gelsin affedeceğim” diyecek kadar bozuk bir kafaya sahip. Kardeşim biz bu kadar mı kirlendik anlamıyorum.
Diğer taraftan “kaynanam beni istemiyor” diye eşiyle evliliğinin sürmediğini, üç yıldır ayrıyız diyen bir bayanın kız kardeşinin de olaylara müdahil olması ve olaylar geliştikçe karmaşık ilişkiler ağı çözülmeye başlandıkça da ortaya çıkan “sosyal medya arkadaşlığının” ne kadar kötü bir başlangıçlara start çizgisi olduğunu ortaya koyuyor. Sen iki kere yazıştığın sosyal medya arkadaşını bulunduğun yere geleceğini söylediğinde evinde misafir etmeye kalk, adamın bir bavul uyuşturucu madde satacak birisi olduğunu evine yapılan baskınla öğren ve resmi nikahlı eşin ağır cezada yargılansın. Arkadaş üstüne arkadaş, arkadaş üstüne arkadaş ve evindeki çocuğunun taciz edilmesine varan bir iğrençlikler silsilesi birbirini takip etsin. Ya bu kadar iğrençliği mideniz nasıl kaldırıyor anlamadım. Anlayamıyorum. Gerçekten anlayamıyorum. Sunucu hanım; “ya ben yeri geliyor kardeşime kefil olamıyorum, sosyal medyadan birkaç yazışmadan sonra sırdaşım diyebileceğiniz bir insanı evinize nasıl çağırırsınız” diye serzenişi, isyanı adeta hislerimize çok ufak yollu bir tercümanlık yaptı. İnanıyorum ki sunucu hanımefendi kendini zor tutmuştur.
Diğer yandan sosyal medyadan tanıştığı kimselerle hemen kendi eşiyle birlikte aynı sofraya oturup,sonrada ucuz yolu bir alışveriş neticesinde teşekkür için eşinin çıplak fotoğrafını göstermek, çıplak videosunu göndermek, eşinin teşekkür etmek istediğini söyleyip en hafif ifadeyle pazarlamacılık yapmak da nedir ya. Ya hiç mi insanlık onuru yok? Ya hiç mi “namus” kavramı gelişmemiş. Ya hiç mi “değer yargılarından” nasip alınmamış? Vallahi pes diyoruz ama pes demekle de kalınmıyor. Adeta zıvanadan çıkartıyorlar insanları.
Tabi emri bil maruf nehyi anilmünkerden uzaklaştıkça, dini değerlerden soyutlamalar yapıldıkça, aile bireylerine sadece maddi bir birlikteliğin yüzü gösterildikçe, aman psikolojiler bozulmasın diyerek her yapılan uygunsuzluğa ses çıkartılmadıkça, eğitimin okuldan önce ailede verilmemesinden sonra, haram helal olaylarını anlatan insanlara başka gözle bakıldıkça ve buna benzer olayların çağdaşlığa aykırı olduğu dillendirildikçe ve tüm bunların aksi durumları da özendirildikçe sonuç vahamet olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir toplumsal yapıyı bozmak aslında bu kadar kolaymış. Yazık inanın. Çocuklarımız ve gençlerimiz haberlerde, siyaset sahnesinde, sözde eğlence programlarında, diziler bataklığında, filmlerin kirli zihin kuşağında, sözde aile programlarında gördükleri şeyleri ve duydukları dilleri hep hayatlarına yansıtmak hevesiyle sosyal medyada sanal gerçekliğin ağlarına düşmektedirler. Bize ait olan değerler benimsetilmedikçe, değerlerimizin güzel ve özel yönleri özümsetilmedikçe, aile bağları güçlendirilmedikçe çok daha yıkıcı olaylara şahitlik yapmamız kaçınılmaz olacaktır. Unutmayalım ki iyi ve güzele gitmek, doğru ve yapıcı olandan yana tavır sergilemek, bizi biz yapan şeyleri yaşamak o kadar da zor değildir. Yeter ki doğrulukta kalmaya karar verelim. Tercihlerimiz ne olursa olsun doğrudan yana kullanılmalıdır. Hiçbir neden, hiçbir olumsuzluk peşinden başka istenmeyen duruma sürüklememelidir. Biz kendimiz olalım ve kendimiz kalalım yeter.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog Yazar