Tükeniyoruz mu, tüketiliyoruz mu yoksa ne durumdayız sorularını aklıselim olarak kendine sormayan kimse yoktur diye düşünüyorum. Evde, yolda, iş yerinde, okulda, yatakta, (affınıza sığınarak) lavabolarda ve hatta çok önemli diye görüp bildiğimiz toplantılarda bile elimizin ve parmaklarımızın aklımıza ve irademize bir zaferi gibi görünen telefon meşguliyeti üzücü bir gerçek. Telefon meşguliyeti derken de kastım aslında sosyal medya kullanımıdır. Sosyal medya ile o kadar çok şeyimizi tüketiyoruz ki…ele alınan, yazılıp çizilen ve gerçekten de çok önem arz eden bir konu olması hasebiyle biz de birkaç kelam edelim dedik.
Sosyal medya hiç şüphesiz teknolojinin bir ürünüdür. İçerisinde hasreti dindirmek, uzağı yakın etmek, bilgiye hızlı ulaşmak ve daha birçok faydalı özelliği bulunurken yıkım yönü de hayli fazladır. Aslında bu yıkım yönü fazla olduğu için faydalı yönü yokmuş gibi algılanmaktadır. Sanki hep tüketiyor şeklinde algılanmaktadır ve bu da maalesef gerçektir.
Sosyal medyalarla tükeniyoruz; nelerimizi tüketiyoruz, nelerimizi koruyamıyoruz, tükettiğimiz şeylerin ne kadarının farkındayız hiç düşündük mü?
Öncelikle kapitalist sistemin dayatmalarından olan bu mecraları ücretsiz olarak kullanmamıza neden müsaade ederler hiç düşündük mü? Çünkü kapitalizmin birinci özelliği elini uzatıp karşı tarafın iliklerini sömürmektir. Bizden kullanım ücreti almıyorlar ama ücret olarak biz kendimizi gönüllü olarak ortaya koyuyoruz. Nasıl mı? Her anımızı, her günümüzü, sevincimizi, hüznümüzü ve daha nelerimizi nelerimizi seriyoruz göz önüne ve kullandırıyoruz üçüncü, beşinci, onuncu, yüzüncü, bininci ve milyoncu kişilere.
Tek toplum hayaliyle saçma sapan ideolojileri savunanlara karşı dejenere olmanın önünü de açıyoruz bu yollarla. Çünkü sosyal medya hesaplarımızda bize dayatılanlar nelerse onları görüyoruz. Düşünün belki sosyal medya hesaplarınızda yüzlerce kişi vardır ama sizin gördüğünüz ve onlardan fazla karşınıza çıkan reklamlar ve içerikleri neleri kapsıyor neleri?
Zamanımızı tüketiyoruz, ömrümüzü tüketiyoruz, duygularımızı tüketiyoruz, psikolojimizi tüketiyoruz, paramızı tüketiyoruz, sevgimizi tüketiyoruz, iyi niyetimizi tüketiyoruz, mahremiyetimizi tüketiyoruz, insanlığımızı tüketiyoruz. Tükenerek sahte mutlulukların ve hazza ulaşmanın doruk noktalarında heba ediyoruz bizim olmayan yaşamımızı.
Ömrümüzü tüketiyoruz; günlük kaç saatimizi veriyoruz hiç düşündük mü?Sabah kalkar kalkmaz elimize ilk aldığımız şey telefon oluyor. Mesajlara, durumlara, beğenmelere, reklamlara ve gözümüze çarpan her şeye bakıyoruz. Kahvaltı başında, yolda, iş yerinde, molalarda, evde istirahat vaktinde, misafir çağırdığımızda ya da misafirliğe gittiğimiz yerde hep kuşatılmış ve programlanmış bir makine gibi sosyal medyanın esaretinde tüketiyoruz bize emanet edilen ömrümüzü. Arkadaşlar olarak hasretle kahve içmelerde buluşuyoruz bir masa etrafında. Ama sadece bedenen orada olan, ruhu uzaklarda bir yerlerde kendine kanca taktırarak yaşadığını sanan zaman ve arkadaş haini olarak bulunuyoruz silinmeyecek karelerde.
Duygularımızı tüketiyoruz; dengeli bir yaşamın zembereği boşanmış haline düşmüşüz de haberimiz yok. Beğeni uğruna ne merhametsizliklere imza atıyoruz. Yiyemeyenlere nispet yapar gibi sofraları, alamayanlara ah çektirir gibi giydiklerimizi gösterip duruyoruz. Yer değiştirip empati yapmayı aklımıza getirmiyoruz hiç. Ama gün gelir tam tersi bir yaşamın ortasında bulabiliriz kendimizi. Bu nedenle yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz bizim olsun biz güzellikleri paylaşalım paylaşacaksa da.
Paramızı tüketiyoruz en hesapsızından. Her iki paylaşım arasındareklam arası olmazsa olmazların başında! İndirim ve bindirim günleri hiç bitmiyor ve en renklilerinden geçiyor reklam kuşakları. Bunu da, şunu da, aaaa onu da ve ihtiyacımız olmasa da ötekini de alıp sonra da hesap ekstrelerinde öteliyor ve asgariyi vererek zengin ediyoruz bankaları. Faize düştükçe de bereketi kalmıyor hayatımızın. Bu nedenle iyi düşünmeli, iyi hesap etmeli ve isabetli kararlar vermeliyiz. İndirime girdi diye olmayan arabamıza kampanyaya girmiş bilmem ne marka lastiği alıp da zavallı olmayalım.
Sevgimizi ve iyi niyetimizi tüketiyoruz. Kadir kıymet bilmek yerine nefsani şeylerin cezbeden yanlarına esir düşüp, helalinden sevmek ve istemek bir yana, terk edilip şehevi düşünüşlerin mat etmeleriyle tüketiyoruz verilen günümüzü ve ömrümüzü.
En çok da insani yönler tüketilerek zarar veriliyor tüm insanlığa. Zararsız görülerek yapılan şeylerin bir daha eskisi gibi olamayacağı hesabı yapılamadan gayri insani yaklaşılıyor göze kestirilen kimselere. Parasına, servetine, bedenine, korkularına, heyecanlarına, iyi niyetlerine karşı en vicdansız saldırıları yapanların korku tünelleri ve durakları haline gelen sosyal medyalar çok tehlikeli yerler olup çıkmıştır. Tatil yerinizi, gezmelerinizi, mücevherlerinizi, ev eşyalarınızı, aksesuarlarınızı ve daha onlarca şeyi teşhir edince salyaları akan, insanlıktan nasibini almamış kimselerin sofralarına katılmış olunuyor işte.
Aman dikkat edelim. Lütfen dikkat edelim. Çünkü bazı şeylerin geri dönüşü olmuyor. Köprüden önceki son çıkış tabelasını kaçıran sürücülerenası ki fatura bazen ağır olabiliyorsa tükenen ve tüketen insanlara karşı da fatura bazen ağır olabiliyor. Bu nedenle tükettiklerimize ve tükenmemize karşı uyanık olalım. Köprüden önceki son çıkış tabelası yollarda gördüğümüz şeylerden olup,hayatın içinde rastlanılan şeylerden değildir.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog