ÜÇ AYLAR
Dînî hayatımızda “Üç Aylar” diye bilinen ve sonu Ramadân ayına ulaşan; feyizli ve bereketli mâneviyat mevsimine yine yaklaşmış bulunuyoruz. Dini hayatımızda önemli bir yere sahip olan üç aylar, bizleri dinimizin gereklerini yerine getirme hususunda daha da teşvik etmektedir. Üç aylar olarak bilinen bu aylar sırasıyla; Recep, Şa’bân ve Ramadân aylarıdır. Üç Ayların başlangıcı yani Recep Ayının birinci günü, bu yıl Mart Ayı’nın ortalarına tekâbül etmektedir. Recep Ayı’nın ilk Cuma gecesi de Regâib Kandili olarak adlandırılmaktadır.
Üç Aylar, kamerî aylardan Recep, Şa’bân ve Ramadân aylarından oluşur. Bu mübârek aylardan birincisi olan Receb’in mânevî değerine, Kur’ân-ı Kerîm’de ve sevgili Peygamberimiz’in Hadîs-i Şerîf’lerinde işaret buyrulmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur:
اِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِى كِتَابِ اللهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضَ مِنْهَا اَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ
Anlamı: “Allâh’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü takdirine göre ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylarıdır. Bu, dosdoğru bir nizamdır.”
Bu Âyet-i Kerîme’de işaret buyurulan “haram ayları”nın Zilkadeh, Zilhicceh, Muharrem ve Recep ayları olduğunu Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şu Hadîs-i Şerîf’leriyle açıklamışlardır:
إِنَّ الزَّمَانَ قَدِ اسْتَدَارَ كَهَيْئَتِهِ يَوْمَ خَلَقَ اللهَ السَّموَاتِ وَالْأَرْضَ : السَّنَةُ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا ، مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ: ثَلَاثٌ مُتَوَالِيَاتٌ : ذُو الْقَعْدَةِ وَذُو الْحِجَّةِ ، وَالْمُحَرَّمُ ، وَرَجَبُ الَّذٖي بَيْنَ جُمَادَي وَشَعْبَانَ
Anlamı: “Muhakkak ki zaman, Allâh’ın yarattığı günkü şekliyle olup akıp gitmektedir. Sene on iki aydır. Onlardan dördü haram aylardır. Bunlardan üçü peş peşedir: Zilkadeh, Zilhicche, Muharrem, bir de Cemadelâhir ile Şâban ayları arasında Recep ayıdır.”
Ayrıca Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Selem) Üç Aylar hakkında şöyle buyururlar:
اَللّٰهُمَّ بَارِكْ لَنَا فِي رَجَبٍ، وَشَعْبَانَ، وَبَلِّغْنَا رَمَضَانَ
Anlamı: “Ey Allâh’ım! Recep ve Şa’bânı bize mübârek kıl, bizi Ramadân’a kavuştur.”
Mayıs ayının son haftasında idrâk edeceğimiz Recep ayı, gerek Peygamberimizin İslâm Dîni ile gönderilmesinden önce, gerekse İslâm Dini ile gönderildikten sonra mukaddes bilinen bir aydır. Peygamberimiz gelmeden önce bu ay girer girmez, Arap kabileleri arasında harp etmek, baskın ve çapulculuk yapmak yasaklanır, herkes bu ayda kendisini emniyet ve selâmette hissederdi. İslâm güneşinin doğmasından sonra da -ilâhi hikmet ve takdir gereğince- bu aya olan hürmet devam ettirildi. Bu ay Regâib ve Mir’âc gibi mübârek geceler ile şereflendirildi. Ülkemizde de asırlardır bir “Üç Aylar” geleneği oluşmuş, Ramadân’a hazırlık bununla başlar hale gelmiştir.
Bu mübârek aylar içerisinde öyle feyizli geceler vardır ki, Yüce Allâh’ın rahmet ve mağfireti bu gecelerde mü’minler üzerine yağmur gibi yağar. Recep ayının ilk Cuma gecesi olan Regâib Kandili, Allâh-u Teâlâ’nın kullarına bol bol bağışta bulunduğu, az ibâdetlerine karşılık, çok ecir verdiği bir rağbet gecesidir. Regâib Gecesi, duâların kabul olunduğu ve Allâh’ın, isteyen kullarına ihsân ve ikrâmının bol bol olduğu bir gecedir. Regaib Kandili, Recep ayının 27. gecesindeki Mi’râc ve Şa’bân ayının 15. gecesindeki Berât Kandillerini, Ramadân ayını, Kadir Gecesini, Ramadân Bayramını müjdeleyen mübârek bir gecedir.
Recep ayı içerisinde bulunan bir başka mübârek gece de Mi’râc gecesidir. Mi’râc gecesi, Allâh’ın sevgili kulu ve Rasûlü Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)’i; Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya ve oradan da göklere yükselttiği gecedir. Mi’râc gecesi, Yüce Allâh’ın Sevgili Peygamberimiz’e büyük hakikatlerin ilâhî sırlarını gösterdiği, vasıtaları kaldırarak ilahî vahye muhatap kıldığı, kendi âyâtını (Allâh’ın varlığına ve birliğine işaret eden deliller) ve kâinatın sırlarını seyrettirdiği, mü’minlere namazın farz kılındığı ve biz Müslümanlar için de ilâhî lütuflarla dolu olan mübârek bir gecedir.
Üç Ayların ikincisi olan Şa’bân ayı ve onun on beşinci gecesi olan Berât Gecesi de Müslümanlarca kutsal sayılmış, bu gecenin, diğer gecelerden farklı bir şekilde geçirilmesi, bu gecede daha fazla ibâdet edilmesi adet halini almıştır. Bu gece hakkında Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ‘in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir.
إذَا كَانَتْ لَيْلَةُ الـنِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ ، فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا نَهَارَهَا. فَإنَّ اللهَ يَنْزِلُ فِيهَا لِغُرُوبِ الشَّمْسِ إلى سَمَاءِ الدُّنْيَا. فَيَقُولُ: أَمِنْ مُسْتَغْرٍلِي فَأَغْفِرَ لَهُ! أَمُسْتَرْزِقٌ فَأرْزُقَهُ! أَ مُبْتَلىً فَأُعَافِيَهُ
أَ كَذَا أَ كَذَا، حَتَّى يَطْلُعَ الْفَجْرُ
Anlamı: “Şa’bân ayının on beşinci gecesi olduğu zaman; gecesinde namaz kılın, gündüzünde de oruç tutun. Çünkü Allâh-u Teâlâ, o gün, güneşin batmasıyla, dünya semasına bir melek indirtir ve o melek şöyle der: “Allâh’a istiğfar eden yok mu mağfiret etsin! O’ndan rızık isteyen yok mu rızık versin, belaya maruz kalan yok mu afiyet versin… şöyle olan yok mu, böyle olan yok mu?” Bu hal fecrin sökmesine kadar devam eder.” buyurmuştur.
Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dan, Mekke’deki Kâbe istikametine çevrilmesinin; Hicret’in ikinci yılında Berât Gecesinde vukû bulduğunu kabul etmeleri de bu geceye ayrı bir önem kazandırmıştır. Bu rivâyetlerle, Peygamberimizin Şa’bân ayına ve özellikle bu ayın onbeşinci gecesine ayrı bir önem vererek, onu ihyâ ettiğine dair diğer rivâyetleri göz önüne alan İslâm bilginleri, bu geceyi ibâdetle geçirmenin sevâba vesile olacağını söylemişlerdir.
Üç Aylar’ın sonuncusu olan Ramadân ayı ve onda bulunan Kadir Gecesi’nin ise dinî hayatımızda ayrı bir yeri ve önemi vardır. Ramadân ayı faziletlerle dolu bir aydır. Ramadân ayı, hayır ayı, yoksullara ve düşkünlere yardım ayı ve bütün anlamıyla Kur’ân ayıdır. Ramadân’ın Müslümanları daha çok ibâdet yapmaya ve hayır yapmaya sevk etme özelliği, insanlığı huzura ve saâdete kavuşturmak için yeryüzüne gönderilen Kur’ân-ı Kerîm’in bu ayda inmeye başlamasında,
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذٖى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَان
Anlamı: “İnsanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’ân’ın kendisinde indirildiği Ramadân ayıdır”
Yine bin aydan, yani seksen küsur yıllık bir ömürden daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin
لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ
Anlamı: “Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır” bu ay içerisinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, İslâm’ın beş esasından biri olan oruç, bu aya tahsis edilmiştir. Ramadân ayının, günâhkâr kullar için, yeniden kendine gelme, canlanıp ayağa kalkma ve şeytanın vurduğu prangayı koparma fırsatı verdiğini de Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Selem) şöyle belirtir:
إِذَا دَخَلَ رَمَضَانُ فُتِّحَتْ أَبْوَابُ الجَنَّةِ، وَغُلِّقَتْ أَبْوَابُ النَّارِ، وَسُلْسِلَتِ الشَّيَاطِينُ
Anlamı: ” Ramadân ayı girdiği zaman Cennet’in kapıları açılır, Cehennem’in kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur…”
Böylece Ramadân ayı, diğer aylar içinde bir başka aydır. Sanki yeni bir hayatın başlangıcıdır. Hayatımızın kazandığı ve kazanacağı yeni boyutların filizleneceği önemli bir devredir. İnsanî ve sosyal ilişkilerimizin daha güzel bir hüviyet kazanacağı bir zaman dilimidir.
Ramadân ayının, özellikle Türk toplumunun dinî hayatında müstesna bir yeri vardır. Türkler, Ramadân’ı yılda bir defa gelen önemli bir misafir olarak kabul eder ve hazırlıklarını buna göre yaparlar. Her yıl Ramadân ayı yaklaşırken neşe, hareket ve bir canlılık görülür.
Toplum geleneğimizin canlı ve dipdiri bir tezahürü olarak Ramadân; yıllık takvimimiz içinde hatırı sayılır bir ağırlığa sahiptir.
Ramadân; aylar içinde sultanlıkla taltif edilen bir pâyenin sahibi olarak, kandillerle karşılanıp, bayramlarla uğurlanır. İftar, sahur ve terâvih gibi ibâdet neşvesinin ötesinde manalar taşıyan bu merasimleriyle de sultan olmanın ayrıcalıklarını yaşar. Daha kendisi gelmeden önce kandilleri gönderip; sonra kendileri teşrif eden Sultan Ay Ramadân, sosyal iklimde meydana getirdiği değişiklik ve yumuşamayla da müstesnâ bir imtiyaza sahiptir.
Halk arasında “Üç Aylar” diye adlandırılan Recep, Şa’bân ve Ramadân ayları, Yüce Allâh’ın bizlere ikram ettiği faziletli ve feyizli bir zaman dilimidir. Yapılan dileklerin dalga dalga olduğu, dökülen pişmanlık gözyaşlarının günâhları silip yok ettiği kandiller geçididir. İyilik yapma özelliği olduğu kadar günâh işlemeye de müsait bulunan insanın, günâhlarından temizlenmesi için, Üç Aylar bir fırsattır. Kısacası Üç Aylar, günâhlardan arınma, sevaplarla bezenme mevsimidir.
Ramadân’dan önce oruçla buluşanlar, Cuma Namazına koşanlar, namaza başlayanlar, ibâdetlerini ziyâdeleştirenler, tevbe ile Allâh’ın rızasına çokça yaklaşanlar… gibi manevî kazanç elde edenlerin çokça görüldüğü anlardır Üç Aylar.
Üç Aylar geçmişin muhasebesini yaparak, geleceğe azim ve enerji dolu bir şevkle atılmak için iyi bir imkândır. Hayatımızda adeta otokontrol sisteminin kurulmasına vesile olan mübarek Üç Aylar ve kandiller, dünyevî meşguliyetlerimizden sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi değerlendirmemiz için son derece kıymetli fırsatlardır.
İnsanoğlu, yaşadığı günlerde farklılıklar olmazsa, belli alışkanlıklarıyla hayatını sürdürür. Fakat alışkanlıklarının dışında ve farklı durumlarla karşılaşırsa kendine bir çeki düzen verir. İşte idrak ettiğimiz Üç Aylar ve bu aylar içerisinde bulunan mübarek geceler, Müslümanların hayatındaki mutad gün ve geceler arasında fazlasıyla sevap kazanacağı kıymetli zaman dilimidir.
Unutulmamalıdır ki, insan bu dünyada nasıl yaşamışsa, Kıyâmet Gününde hesap sahasına dünyada işledikleriyle birlikte varacaktır. Götürdükleri iyi ise sevinip mesrûr olacak, kötü ise pişmanlık duyarak mahcûp olacaktır. Ancak bu mahcûbiyetin orada faydası da olmayacaktır. Bu konuda Kurân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur:
يَآاَيُّهَا الَّذٖينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللهَ اِنَّ اللهَ خَبِيرٌ
بِمَا تَعْمَلُونَ
Anlamı: “Ey îmân edenler! Allâh’tan korkun, herkes yarına ne hazırladığına bir baksın; Allâh’tan sakının, çünkü Allâh, işlediklerinizden haberdârdır.”
İşte kavuştuğumuz mübârek Üç Aylar, Yaratıcımıza, ailemize, çocuklarımıza, milletimize ve bütün insanlığa karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı, hata, ihmal ve kusurlarımızdan dönmemize ve gaflet uykusundan uyanmamıza vesile olmalıdır.
Aramızdaki çekişmeleri, tefrika ve ihtilâfları, şahsî menfaat hesaplarını ve basit düşünce farklılıklarını bertaraf etmeli; her zamandan daha çok muhtaç olduğumuz ve Yüce Dînimizin bizden ısrarla istediği; barış, kardeşlik, birlik ve beraberliğimizin güçlenmesini, insânî ve ahlâkî meziyetlerin yeniden yeşermesini sağlamalıyız.
Bütün Din kardeşlerimizin, Üç Aylarını ve Regaib Kandilini kutluyor, hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbim’den niyaz ediyorum.