Hafta sonu ülkemizdeki önemli sivil toplum örgütlerinden birinin yaptığı il eğitim e-şûrasına katıldım. Gerçekten çok büyük keyif aldım. Katılımcıların değerlendirmelerinden tutun da zihinlerde yeni ufuklara yolculuk başlatması noktasına varıncaya kadar çok başarılı bir etkinlik oldu. E-şûrayı düzenleyen sivil toplum örgütü yöneticilerine,Müdürüm Seyfullah Utku Sarıaslan’a ve e-şûraya katılanherkese teşekkür ediyorum.
E-şûrada dijitalleşme, dijital nesil ve ebeveynlik, ailenin teknoloji karşısındaki savaşı, kültürümüz ve biz, eğitim, uzaktan eğitim gibi çok önemli konular dile getirildi.Bakış açıları itham etmekten ziyade özeleştiri doluydu. Zaten yapılması gereken şeylerin de başında bu gelmeliydi. Bu yazımızda ilgimi çeken ve her yönüyle katıldığım konulardan sadece bir tanesine yer vereceğim.
Konumuz“x kuşağı” denilen şu andaki gençlerimiz ile ilgili olan konu. Annesi, babası, amcası, öğretmeni, doktoru, esnafı ve konusu açılınca meclisteki hemen hemen herkes bu kuşağı eleştirmeye başlar. Duygusuzluğundan, saygısızlığından, tembelliğinden, düşüncesizliğinden ve eğlenceye düşkünlüklerinden bahsedilir. Kelimeler hep şikâyet odaklıdır. Kendi çocuğu da dahil olmak üzere sürekli bir şikâyet. Tamam, bu kuşağın teknolojiye bağımlılığı var mı? Var. Tembelliği var mı? Var. Umursamazlıkları var mı? Var. Daha çok sorar ve var deriz. Ama öncelikle kendi nefsime sesleniyorum:
-Ben çok ezildim çocuğum ezilmesin.
-Ben hep erken kalkıp işe gittim, o daha küçük ve uyusun.
-Evden bir yere çıkmasın eve sınırsız interneti bağlatırım.
-Herkes okuyacak diye bir kural yok, varsın okumasın, ben bakarım.
Bu türden daha acayip cümleler kurmadık mı? Kurduk. Bitmedi daha. Televizyona dalmadık mı? Daldık. Eve geldiğimizde çoluk çocuğumuzla vakit geçirmek yerine telefon ve içindeki sosyal mecralarına çıkamamak pahasına girmedik mi? Girdik. Kitap okumayı bir tarafa bırakın elimize gazete bile almaya imtina etmedik mi? Evet ettik. Yorgunum, yazılar küçük, renksiz diye mazeretler uydurarak hem ülke ve dünya gündemine hem de evladımıza rol modellikten uzaklaşmadık mı? Uzaklaştık. Gerçi evladımız bizi; eve geldiğinde, yemek yiyen, kumandayı alıp oradan oraya savrulan, sosyal medyada boğulan, değerleri hızla tüketen ebeveynlar olarak görüyor ve bu yanımızı örnek alıyorlar. Yani biz de örnek oluyoruz! Ama ciddi ciddi düşünme zamanı geldi de geçiyor demeliyiz artık. Çünkü bu gidiş sadece birilerini suçlayarak düzeltebileceğimiz bir süreç değil.
Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil, kendi ana babalarını anlamayan, acı çeken çocuklar, ölen onbinlerce insanınkendilerini hiç ilgilendirmeyennesillerden şikâyet yerine öz eleştiri yapalım. Bazen de evlatlarımızın bize karşı gerçekleri haykırışları bile etkisiz kalabiliyor. Düşünün bir kere;bizim memurlarımıza olan davranışlarımızın nahoşluğunu yüzümüze haykıran çocuklarımızın varlığı bile bizi kendimize getirmiyor ve onları suçlamaya devam ediyoruz. Çok düşündürücü ve elem verici. Yani beş yaşındaki çocuğum, bir yönetici olarak bana tutumunun yanlışlığını yüzüme karşı söylüyor ve ben bu yanlışı sürdürmeye ısrarla devam ediyorum. Evet güzel şeyler öğretmiş olabilirim ama ya yaptıklarım? Sözlerimin, telkinlerimin ve öğretmelerimin davranışlarımla ne denli örtüştüğünün de bir muhasebesini yapmalıyım. İnandırıcılığını yitiren bir ebeveyn sadece kendi dünyasıyla baş başa kalır. Bazen siyasilerin kullandığı bir slogan vardır ve bu çok hoşuma gider: “Bir şey değişecek, her şey değişecek”. Evet, bu bir şey de kendimiziz. Yani biziz, öncelikle biz değişeceğiz.
Eğitime, anne-baba-kardeş ve akrabalarımıza, misafirlerimize, komşularımıza, değerlerimize, kültürümüze nasıl yaklaşıyorsak bizden sonraki nesiller de öyle yaklaşacaktır. Çocuk dersiyle ilgili bir şey sorduğunda elinin tersiyle “bilmiyorum” diye onu ittiriver, kaçıncı sınıfta olduğunu bilme, anneye babaya saygıda kusur et ve sahiplenmeyi terk et, akrabalık bağları denilen bağların koparılmasını izlettir, komşuluk ve misafirlik olgularını tepe taklak et, kültürel değerlerden uzaklaşarak gayri ahlaki şeyleri yapanları izleyerek tepkisiz kal ve sonra da gel “x kuşağı” diyerek şikâyet et. Ben bunu kabul etmiyorum. Bence biz “x ebeveyni” olmuşuz da haberimiz yok.Su en kılcal çatlaklardan yol bulduğu zaman ilerler bilirsiniz. Bu sinsi dünya yapılanmasındaki düzen de bu örnekle dizayn edilmiştir. Hedefler yüzyıllara yayılmıştır. Kültür, değerler, benlik ve insanlık tepki çekmeyecek incelikte yıpratılmaya çalışılmaktadır ve maalesef bunda da başarı sağlanmış durumda.
Biz buna “dur” diyebiliriz. Biraz empatiyle, biraz sahiplenmeyle, biraz sabırla, biraz öngörüyle, biraz dikkatle emin olun sorunun çözüme ulaşmasın sağlayabiliriz. Pandemi günlerimizi bir düşünün. Kurallara dikkat ettiğimizde, yani maske, mesafe ve hijyene dikkat ederek sokağa çıkma kısıtlamalarına uyduğumuzda nasıl vak’a sayısı, yoğun bakım ve yeni hasta sayıları azalıyorsa, dile getirdiğimiz konuda yine dile getirdiğimiz şeyleri yaparsak çözüme ulaşmaya adım atmış olacağız. Emin olun zor değil. Yeter ki isteyelim.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog