Düşünen bir varlık olarak biz insanlar bazen bu özelliğimizi saf dışı bırakarak hayatımızın darmadağın olmasına neden olmaktayızdır. Şaşkınlık meydana getirecek, akıl tutulmalarına neden olacak, “nasıl yaa!” ifadesini en yüksek perdeden haykıracak avazları çıkartacak türden şeylerdir bunlar. Bu öyle bir durumdur ki koskoca bir devleti bile yıkıma uğratacak türden şeylerdir.
Yapmamızla kazandıklarımız olabildiği gibi yine yaptıklarımızla kaybettiklerimiz de olur/olmuştur. Bugün millet olarak karşılaştığımız/maruz kaldığımız/muhatap olduğumuz/şikâyette bulunduğumuz şeylerin bertaraf edilmesi aslında yaptığımız bazı şeyleri yapmamaktan geçmektedir. Her birimiz muhakkak karşılaşmıştır. Bazen “ya sabır” çekerken bazen de aymazlıklara sinir olmuşuzdur. Bilinmelidir ki bu memleketin düzlüğe çıkmasının şartlarına herkes vakıftır. Adımızı bildiğimiz gibi biliyoruz teşhisi ve gerekli reçeteyi. Memur olduğumuz bu hayatta bize göre de toplumsal yaralara ve ağır musibetlere neden olan yaptıklarımız ve kaybettiklerimiz şunlardır:
-Moderniteyi ve teknoloji geliştirerek çok rahat bir hayat kombinasyonunu oluşturduk ama “insanlığı” kaybettik.
-Metanın peşinde ışın hızıyla hareket etme özelliğini kazandık ama “maneviyatı” kaybettik.
-Şaşalı binaları yaptık ve bunlarla övünürken içinde “huzur sağlamayı” beceremedik.
-Hamili kart yakınımdır felsefeli yaşamı benimserken “liyakati” unuttuk.
-Dünya dillerini öğrenip bunu ayrıcalık sayarken insanlık/kültürel kimlik/maneviyat dilini kaybettik.
-Çalışıp kazandıkça “merhameti” kaybettik.
-Öğrendikçe bencilliğin dozunu artırıp “paylaşmayı” kaybettik.
-Süslü kelimeleri kullanarak binlerce cilt kitaplar yazdık ama “yürekten sevmek erdemliliğini” kaybettik.
-Gözlerimizi açtıkça en yakınımızın bile kusurlarını görmekte ışık hızına ulaştıkça ayıpları/kusurları/eksiklikleri örtmekte “gece gibi olmayı” kaybettik.
-En kısa sürede en uzak yerlere gidebilmeyi sağladıkça gözlerimizin önündeki “muhtaçları/eksiklikleri görmeyi” kaybettik.
-Her şeyi etikete bağlayarak taklacı güvercin gibi yaşamayı seçtikçe “kaydımızın düşülüp mühür basılacak ölüm belgemizin olabilecek gerçeğini” kaybettik.
-Birilerine, bir yerleri teslim edip orayı zimmetlerken o kişinin “elinden, dilinden ve belinden emin olmayı” kriter olarak göz önünde bulundurmadık.
-Yedik, yedik, yedik ve hep yedik; bu kadar yemeye rağmen “doyma hissini” kaybettik.
-Hayatı geliştirdiğimizi, yaşamı her yönden kolaylaştırır duruma kavuşturduğumuzla övündük ama“yalın insanlıkta kalmayı/insanlığımızı muhafaza etmemizi” kaybettik.
-Kürsülere çıkıp oralarda yükseldikçe kaybettiklerimiz karşısında “zifiri karanlıklara” gömüldük.
-Hayatı renklendirmek için girdiğimiz yollarda“rotamızı” kaybettik.
-Ahkam kestiğimiz canlı cansız herkes/her şey karşısında “vicdan-merhamet-akıl üçlüsünü” yitirdik.
-Çıktığımız yolda karşılaştığımız nefsi/şehevi/dünyevi şeylerin karşısında “iyi niyet/sadakat/sabır/kararlılık dörtlüsünden” uzaklaştık.
-Rekabeti hayatın gayesi olarak merkeze koyarken “adaleti” kaybettik.
-Çalışmayı/kazanmayı benimserken ve bunu avaz avaz bağırırken “haram helal çizgilerini silerek bereketleri” yitirdik.
-Değerlerimizi küçümseyip onları yok sayarken en küçük değersizliklere kıymet vererek “bizi biz yapan değerlerimizden nasiplenmeyi” kaybettik.
-Sırtımızı devlete dayayıp en adi düşmanlar gibi yaşamı gaye ederken “vatana millete ihaneti görmezden gelerek muhabbetten” uzak düştük.
-Eğri kılıçların gölgesinde el pençe divan dururken elif gibi dimdik durmayı unutup “imanın kalelerine sığınmayı akıl etmeyi” kaybettik.
-Haddi bilmemeyi had bildikçe, çığ gibi büyüyen sorun zindanlarında ömür boyu hapse mahkûm olup, “kurtuluş yollarını” kaybettik.
Ah dostlar aaahh! Ah ki nasıl aaahh! Eyvahlar ki nasıl eyvahlar! Koca kadim bir medeniyetin birer ferdi olarak kaybettiğimiz şeylerin farkında olmamamız/olmak istemememiz daha da büyük bir aaahh! Rabbimden dilerim ki hayatımızda neleri kazanıp neleri kaybettiklerimizi bilerek, anlayarak ve doğru kararı vererek yaşamamızı nasip etsin. Rabbimden dilerim ki bizleri tez zamanda hakkı hak bilip hakka riayet edenlerden, batılı da batıl bilip onlardan uzaklaşanlardan eylemesidir. Rabbimden dilerim ki tüm cihana haklı nam salmış; ilimleri ve bilimleri tüm dünyaya örnek olacak bir yaşam şekli ile namzet olarak hala dimdik ayakta duran bir milletin uyuyan evlatlarını uyandırmasıdır. Basiret ve ferasetimizi ziyadeleştirmesidir. Unutmayalım ki hepimiz öncelikle kendimizden başlayarak “düzelmedikçe” ne düzelteceğimiz birilerini bulabiliriz ne de düzelteceğimiz kendimizi.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog