Dervişe sormuşlar:
-En zor olan nedir?
–“SÖZ”dür demiş.
Niye ki? diye sorduklarında da:
-Anlatması da zor…
-Anlaması da zor…
Merhaba dostlarım. Ne kadar yazarsak yazalım sanki hep eksik ve anlatmakta yarım bıraktığımızı düşündüğümüz bir konuyu, dile pelesenk olmuş bir derdimizi başka bir yönüyle ele alıp sizlerle paylaşmak istedik. “Konuşmayı Deneyelim” başlıklı yazımızı değerlendirendeğerli bir arkadaşım bana şunları yazdı: “İyi akşamlar Gökmen hocam. Ne güzel yazmışsınız. Fakat konuşmak için karşımızdaki insanda da anlama ve anlaşma ‘isteği(!)’ olmalı. Yazınızı okurken, içinde bulunduğum sosyal ve fiziki çevre geliyor aklıma ve kiminle neyi konuşabilirim ki diye düşünüyorum sabahtan beri. Maalesef iletişim eksikliği bir tarafa, iletişime kapalı tavırlar artık sözü de bitiriyor, sözün söyleyenleri olacak bizleri de.”
Dostumun üzüntü içeren bu cümleleri beni çok üzdü. Bir süre öncesine kadar ben de böyle düşüncelere kapılıyordum. Bu nedenle dostumu iyi anlıyorum. Bu duygusal anlayışla konuşmamız (mesajlaşmamız) şöyle devam etti:
“Merhaba hocam. Evet doğru söylüyorsunuz. İnanın iletişimi ve basit insani ilişkileri özümseyememiş, kişilik olarak eylemden önce söylemleriyle dünyaları yıkan insanlardan o kadar çok var ki yaşam alanımızda. Yağmurdan kaçarken doluya tutulduğumuz zamanlar bile olmuyor değil hani. Anlatmayı düşünüyoruz ve bazen anlatalım diyoruz. Fakat yolumuz kesiliyor. Fevri tavırlarla adeta susturuluyoruz. Daha birinci cümlemiz bitmeden sözümüzün kesilmesi, kaba saba tavırların sergilenmesi, önyargılarla ve suizanlarla kurulan cümlelerin ve ithamların yüzümüze acımasızca savrulması insanda ne istek ne tat ne de tuz bırakıyor. Ama onlara inat konuşmamız gerekiyor. Niye biliyor musunuz? Çünkü onlar “zanlarla”hatta “kötü zanlarla” hareket ediyor. İçlerindeki kötü niyetleri ortaya seriyorlar. Hoş, biz ne kadar da anlatırsak anlatalım, karşımızdaki kimse, bizi bir kalıp içine koyarak değerlendirdiği için iletişim kurabilmemiz de o oranda düşüyor. Ama olsun vazgeçmeyelim.
Son yıllarda çok üzüldük. Çok kırıldık. Çok yıkıldık. Hatta, belki de en son bugün yıkılmışızdır. Anlatsam şaşırır ve gerçek mi diye sormaktan alamazsınız kendinizi. Ama her şeye rağmen en büyük yanım, en büyük tutunduğum şey ne biliyor musunuz? ‘Allâh biliyor, insanlar anlamak istemeseler bile, kötü zanlarına göre, itham duygularıyla yaklaşım sergileseler bile Allâh biliyor’ inancım beni rahatlatıyor. Biliyorsun dostum, tevekkül etmek çok önemli bir haslettir. Elinden geleni yaptıktan sonra Allah’ın takdirine ram olmak çok önemli. Biz, dinimizin temel değerlerinden ve emirlerinden olduğu bu inanca için sahibiz.
Üretmekten ve dürüst kalma çizgisinden ayrılmadan yapıyoruz görevimizi. Buna karşın büyük kibirleriyle, ithamdan öteye geçemeyen tutumlarıyla değerlendirenlerin algısal bozuklukları hem bize hem kendilerine hem de topyekûn topluma zarar veriyorlar. Çünkü bu kötü duruma ailede, iş yerinde, kurumlarda, siyaset sahnesinde ve hayatın her alanında, her an rastlayabilmemiz mümkün. Elhamdulillâh vicdanımız rahat. Ben emekçiyim, siz emekçisiniz, biz emekçiyiz. Biz kibir abidelerine göre değil, hakkaniyete göre çalışırız. Bu noktada çok rahat olalım. Mazlum olmak, zalim olmaktan, mukayese yapılamayacak oranda üstündür. Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler.”
“Susuyoruz hocam” dediğinde de arkadaşıma: “Ben susmayacağım. Yazılarımla, kitaplarımla ve mesleğimle haykıracağım. Geçen gün yetkili bir kimseyle toplantım vardı. Konuştuğumuz sıkıntılı durumla ilgili susmadım. Kendilerinin de hatalı olduklarını uygun lisanla söyledim. Bana hangi üslupla söylenmesini istiyorsam karşımdaki kimseye de aynı şekilde söyledim. Çünkü doğruyu söylemek önemli. Maalesef sustukça sorunlar da katmerleşerek büyüyor. İçinden çıkılmaz bir hâl almaya başlıyor. Bu nedenle çekinmeyelim.”
Bulunduğumuz yerden gidene kadar değil, yani statümüz ne olursa olsun, oradan ayrılana kadar değil, “hayata veda edene kadar” pes etmeyelim. Hem çalışalım hem dua alalım hem de rol model olalım. Biz yeni nesilleri inşa edecek toplum mühendisleriyiz. Biz onun bunun önyargılarıyla hayata küsecek değiliz. Biz eğitime inanmış insanlar olarak pes etmeden mimarlığımıza devam edeceğiz. Elbet bir gün anlaşılacağız. Üzülmeyin geride çok sayıda “BİZ” bırakacağız.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog