Her nedense toprak denince aklıma hep fedakârlık gelir. Çünkü toprak hep karşılıksız sevmiştir bizleri. Yaratıldığından beri hep bizlere hizmet etmiştir. Bir gün olsun yaptıklarının karşılığını da istememiştir. Zaten karşılık bekleyerek bir iş yaparsan ona fedakârlık denmez ki… Bunun adı olsa olsa ticaretolur.
O kadar mucizevi bir şeydir ki toprak, en acı biber ile en tatlı kavunu yan yana izni İlahi ile yetişmiştir. Ne tatları ne de renkleri karışmıştır, diğer canlı bitkilerin karışmadığı gibi…
Al-i İmran Suresi, 59. Ayet ise şöyle diyor Yüce Yaratan: “Şüphesiz, Allah Katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.” Demek ki insanın yapı taşı toprağa dayanıyor. Bilimsel verilere göre de yapılan bir çalışma da “hem toprağın, hem de insan vücudunun analitik incelemesi farklı literatürlerde yapılmış. Bu incelemeler sonucunda insan vücudunun içerdiği maddeler ile toprağın içerdiği maddelerin benzerliği görülmüş. Bu maddeler alüminyum, demir, kalsiyum, oksijen, silikon, sodyum, potasyum, magnezyum, hidrojen, klor, iyot, manganez, kurşun, fosfor, bakır, gümüş, karbon, çinko, kükürt ve azot. Amerika’daki bir kimya bölümünün yaptığı analize göre: insan vücudunun %65’i oksijen, %18’i karbon, %10’u hidrojen, %3’ü azot, %1.5’u kalsiyum, %1’i fosfor, geri kalanı da diğer elementlerdir”. Demek ki toprak ile insanoğlunun müthiş bir birlikteliği var. Zaten ölümümüz de toprak ile hem hal olmayacak mıyız ki?
Aslında toprak cinsine göre insanoğlunun karakteri müthiş bir şekilde etkilenmiş. Sert ve karasal iklimde yaşayan insanlar daha sert mizaçlı, savaşçı ve dayanıklı yapıya sahip oldukları görülmüş. Ama deniz kıyılarına göç ettiklerinde bu karakterlerinin değiştiğini ve daha yumuşak bir huya dönüştükleri de bilinen bir gerçektir. Etrafımıza bir bakalım, ne kadar doğru bir tespit olduğunu görürsünüz.
Kökleşme yeri olan toprak, dünyadaki canlı yaşamının sürekliliğini sağlayan en önemli faktörlerden biridir. Tarih boyunca toprak; insanlar, toplumlar ve devletler için önemini korumuş ve uğruna savaşılan bir öge olmuştur. Kültürümüzde toprak vatan olarak algılanmakta olup, toprağı yani vatanı olmayan bir insan ölmeye mecburdur düşüncesi hâkimdir. Yahya Kemal Beyatlı “Nice yıl, cetlerimiz kökleşerek bir yerde, manevi varlığının resmini çizmiş havaya.” cümlesi bizi bize çok güzel tasvir etmiştir. Toprağı olan devletler, kendi kendine yetebilir, başka ülkelere muhtaç olmaz. Toprak bağımsızlık demektir. Bu yüzden toprak her zaman kutsal bilinmiştir.
İskender Pala’nın ifade ettiği gibi; Toprak insana kibir değil tevazu telkin eder. Sonunda koynuna girip onunla bütünleşeceğimiz yerdir ve bize, hal diliyle büyüklenmek değil, başını yere indirmek gerektiğini anlatır durur.
Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov’un Toprak Ana romanında ise roman kahramanı Tolganay’la dertleşen toprak, mavi göğün altında insanların paylaşamayacağı hiçbir şey olamayacağını söyleyerek; “Saban izine bir çekirdek, bir tohum tanesi atın, size yüz katını vereyim, küçük bir fidan dikin kocaman bir çınar vereyim! Evler kurun, temel olayım! Üreyin, çoğalın, hepinize güzel bir barınak olayım! Derinim, yükseğim, büyüğüm, ucum bucağım da yok…” şeklinde yazar sözünü emanet ettiği toprak aracılığıyla duygularını aktarmaktadır.
Victor Hugo ne güzel söylemiş: “Hepimizin bir annesi vardır; toprak.” Hep toprak annemi hatırlatır bana, çünkü annem beni hep karşılıksız sevmiştir. Onda görmüşümdür fedakârlığı, onda tatmışımdır karşılıksız sevgiyi. Toprak ile benzerlikleri bu yüzdendir analarımızın.
Toprak o kadar değerlidir ki, nice savaşlara neden olmuştur. Onun yüzünden ne kanlar akıtılmıştır. Bir dile gelse anlatacak o kadar çok şey vardır ki toprağın ömür yetmez galiba dinlemeye…
Sadece devlet savaşlarına değil tabii, miraslarda bile anlaşılamamış ve kardeşler küstürülmüş. Oysa toprak diyor ki “sende öleceksin ve gözünü toprak doyuracak” der ama anlayan kim…
Âşık Veysel ise; toprağın tılsımını daha farklı bir şekilde çözmüş: “Dost dost diye nicesine sarıldım, benim sadık yârim kara topraktır.” Ne kadar da anlamlı değil mi? Hele de bu zamanda ahde vefanın yok olduğu bir zamanda sığınacak bir limanımızdır toprak. Ağlasak ta, dertlerimizi paylaşsak ta, sırlarımızı versek de kimseye anlatmayacağını biliriz.
Hz. Hasan(r.a) ise müthiş bir cümle sarf ediyor: “yürü yürü… Bir avuç toprak ol.”
Aslında şu ölümlü, geçici dünyada toprak gibi olmalıyız. Yaptığımız her iyiliği içimize gömmeli ve karşılık beklemeden adımlarımızı atmalıyız. Çoğunuzun burun kıvırdığını görüyorum. Yoksa topraktan değilmiyiz ki?