Ülkelerin de tıpkı insanlar gibi zor günleri olmuştur, oluyor ve olacaktır. Hangi coğrafyada bulunursa bulunsun; madem bir imtihan sahasındayız ve bu imtihanı geçmek zorundayız o halde gerekli olan şeyler muhakkak yapılmalıdır.
Şu anda tabloda tüm dünya ile birlikte verdiğimiz birçok imtihan var. Adı ve ne oldukları üzerine belki yüzlerce ve hatta binlerce makalelerin, bireysel düşünüş ve komploların havada uçuştuğu imtihanlar var. Ben yaştakilere bazı şeyleri hatırlatmak isterim. Bu hatırlatmalar bizlerin daha doğru ve temkinli düşünmelerine vesile olacaktır. Neler mi derseniz, isterseniz yakın tarihimize bir yolculuğa çıkalım. Hazırsanız başlayalım:
İlk olarak ekonomik değişimlere bakmak gerekirse ne badirelerin atlatıldığı bir ülke olduğumuzu hemen anlayacaksınız. Bu ülke 1980’li yıllarda liberal ekonomiye geçişle nelere şahit olmadı ki? Kaçakçılığından naylon faturacılığına, stokçuluğundan sahte üretimlerle haksız kazanç sağlamalarına, algı operasyonlarıyla milletin cebinden hissettirmeden paraları tırnaklanırken cambaza bak oyunlarına, kendi bankasının içini, paraları çuvallara doldurmak suretiyle soyanlardan, bir gecede %7500 gecelik fazilerle halkın felç edilmesine varıncaya kadar neler olmadı neler. Peki, sonunda ne oldu? İşte tüm bu olumsuzlukları yaşayan bu aziz millet yine silkelendi ve kendi kararıyla, içindeki hırsızları, hainleri ve ilizyonistleri tarihe gömmedi mi? Dersiniz ki onlar hala yaşıyor. Ben de derim ki halk, iradesini göstererek yurt dışına mahkûm edip buradan sürgüne gönderilmelerine irade göstermedi mi? Ülkemin tüm kilometrelerini adeta parselleyen, dünya devi sayılan firmaları dolandıran o insanları dünya devi ülkeler kapana kıstıramaz ve hatta onlardan tokat üstüne tokat yerken benim aziz milletim ne yapıt? İrade bende deyip onları tarih mezarlığına gömdü.
Yeri geldi kukla misali oynatılan ülkem idarecileri, bir sent için adeta yalvarırcasına kapı kapı dolaştırıldı ve hazrolda bekletildi. Parasını ödediğimiz ithal ürünlerimizi bile vermediler. Devlet kurum ve kuruluşlarının çiftlik misali kullanılıp hortumlandığı zamanları gördü bu millet. Üç kişinin işini 23 kişiye yaptırarak milletimin sırtına yirmi kişilik ekstra kambur yüklemediler mi? Gözlerimizin içine baka baka yalan söylemediler mi? Nitelikten yoksun kişiler yığınıyla niceliklerin içinde boğulup milletimi bir nefese muhtaç etmediler mi? Biz değil miydik muzu sadece yılbaşlarında ya da senenin birkaç gününde birer tane yiyen biz değil miydik? Hatta kivi ilk çıktığında kiloyla mı taneyle mi satıldığını bilmeyecek kadar dünyaya yabacıydık. Ya şimdi? Adını sayamadığımız dünya nimetlerini hangisini almada zorlanıyoruz? Sakın var demeyin çarpılırsınız! O halde nereden nereye geldiğimizi anlayıp irade göstererek neleri başarabileceğimizi anlamalıyız.
Toplumsal olaylar yaşandı bu ülkede. Yıkıcılığına başka ülkeler maruz kalsaydı yerle bir olacak ve belki de bir daha doğrulamayacak şekilde yere serilirdi. Nice darbeler, nice ötekileştirme çabaları, bilimden ve ilimden insanımızı mahrum edip kafalardaki örümcek ağlarını topluma geçirme çalışmalarını gördük. Batısından doğusuna kadar çalışma(!) gruplarını gördük. Nice mazlumlar memleketlerinden zorunlu göçe maruz bırakıldı. Doktorların, öğretmenlerin, güvenlik güçlerinin yaklaştırılmak istenmediği ve binlerce şehidin verildiği bir ülke olmadık mı? Kardeşler arasında bile sağ sol davası güttürülerek birbirlerine kurşun sıktırmadılar mı? Tek amacı ülkem insanına öğretmek, onlar için üretmek, rahat uyusunlar diye nöbet tutmak olan hepsi birer ana kuzusu olan insanıma ve dolayısıyla da milletime zeval verilmeye çalışılmadı mı? Gün geldi kanlı emellerini fetvalarla, yolları hendeklerle, evlerin içini geçitlerle birbirine bağlayıp hizmet aldıkları araç ve gereçleri kendi elleriyle yıkıp parçalayan ve bunu bu vatanın öz evlatları adına yaptıklarını söyleyen küresel ve yerel işbirlikçi emperyalist ve siyonist hainleri görmedik mi? Yüzyıllardır aynı kültür etrafında tek bayrak ve tek devlet sevdasıyla cephelerde şehit düşmüş ataların evlatları olan bizleri kardeş katili gibi göstermek istemediler mi? Yüreğindeki kötülükleri bizim dilimiz ve hissiyatımız olarak göstermek çabasıyla bizi bize kırdırmak istemediler mi? Evet yaptılar. Peki devlet ne yaptı? Daha doğrusu aziz milletim ne yaptı? Yılmadı, usanmadı, bıkmadı, vazgeçmedi ve yine imar etti. Çünkü devlet dediğimiz şey milletin kendisi değil mi?
Gün geldi şarkılarla ve filmlerle bir nesli arabesk kültürüyle isyankârlığa sürüklemediler mi? Şarkılarında hep isyanların, filmlerinde hep ajitasyonların olduğu ve modernleşme diye hayvani davranışların adeta renkli kutular içinden ve neşredilen kâğıtlarla adeta kanalizasyon akıntıları gibi milletin dimağına zerk edilen yılları görmedik mi? Tüm bunlarla uyutulan bir millet hayali kuruldu ve kısmen de başarıldı. Ama herkes gibi olmayan savaşçıları vardı bu ülkenin. Gücünün ve iradesinin farkında olan, niyetinin halis olması durumunda akıbetinin de hayır olacağını bilen insanları vardı bu milletin. Dalga etkisine inanarak bir fikrin atılması ve samimiyetiyle değişimin güzel yüzünü göstereceğine inanan insanları vardı bu devletin. Oldu mu? Oldu tabiî ki. Dilerseniz sosyal medyaya, sokaklardaki röportajlara ve yazılı olan eserlere ve hatta imar edilen şehirlere bakabilirsiniz.
Aslında konu çok derin ve suya sabuna dokunulacak bir konu. Tabiî ki farklı platformlarda saatlerce tartışılacak, değerlendirmesi yapılabilecek bir konu. Ciltler dolusu anlatıma konu olacak bir mevzu bu. Biz sadece bazı basit ve anlaşılabilir kapalılıkta bir kısa film izletmeye çalıştık. Peki her yer güllük gülistanlık mı? Değil tabi. Peki, neler yapmalıyız eskilere dönmemek ve daha ilerilere gitmek için? İşte onları da şu maddelerle anlatabiliriz:
Daha birçok husus var ama şimdilik bunlara uymamız inanın ki hayatımızda çok büyük değişikliklere vesile olacaktır. Uzağa gitmeden yakın tarihte yaşanan hadiselerde düşülen hatalara düşmemize engel olacaktır. Bir kişi bir aile, bir aile bir mahalle, bir mahalle bir ilçe, bir ilçe bir il, bir il bir bölge ve bir bölge bir ülkeyi kalkındırır unutmayalım.
Selam ve dua ile…
Gökmen CAN-Eğitimci/Sosyolog